İlişkili Haberler
Türk Girişimsel Radyoloji Derneği (TGRD) tarafından düzenlenen “13. Girişimsel Radyoloji Yıllık Toplantısı” Antalya’da yapıldı.
Kongre kapsamındaki basın toplantısında konuşan Türk Girişimsel Radyoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. M. Halil Öztürk, girişimsel radyolojinin hastalıklara teşhis koymak veya tedavi etmek için görüntüleme cihazları eşliğinde icra edilen minimal invazif işlemler olduğunu hatırlattı.
"İNME, DÜNYADA EN SIK İKİNCİ ÖLÜM NEDENİ"
Girişimsel radyolojinin sık kullanıldığı alanlar hakkında bilgi veren Öztürk, bu alanlardan birinin de inme olduğunu aktardı. İnmeyi beyin damarlarındaki ani tıkanıklıklara bağlı oluşan bir klinik durum olarak tanımlayan ve inmenin dünyada 2'nci ölüm nedeni olduğunu kaydeden Radyoloji Uzmanı şunları söyledi:
"Ayrıca inme dünyada en sık engelli kalma sebebidir. 2016 yılının TÜİK verilerine göre 38 bin vatandaşımızı inme nedeniyle hayatını kaybetti. Bu sayının 5 katına yakın vatandaşımızda engelli şekilde kalmıştır. İnme zamanında saptanır ve zamanında müdahale edilirse, hastaların yaşamının kurtulması ve engelsiz şekilde veya hafif engelle hayata devam ermesi mümkün olacaktır. Ama zaman aralığı azdır. İnmenin tedavisi için zamana göre yarışıyoruz. İnmeli hastanın 6 saat içinde sorunun çözülmesi gerekiyor."
İNME HANGİ BELİRTİLERLE ORTAYA ÇIKIYOR?
Aniden gelişen konuşmada bozulma, konuşulanın anlaşılamaması, bacakta, kolda kuvvet ve his kaybı, görme bozukluğu, dengesizlik, çift görme gibi bulguların inmeyi düşündürmesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, “Girişimsel radyoloji inmenin sebeplerinin anlaşılmasında, önlenmesinde ve tedavisinde yer almaktadır" diye konuştu.
"25 BİN KİŞİ ORGAN BEKLİYOR"
Prof. Dr. Öztürk, girişimsel radyoloji alanında malzeme temininde sıkıntı yaşadıklarına dikket çekerken, Prof. Dr. Ramazan Kutlu ise organ nakillerine değindi. Türkiye’de 25 bin civarında organ nakli bekleyen hasta bulunduğunu ve 350 bin civarında donör olduğunu belirten Kutlu, "Bu donör sayısı yeterli değil. Kadavradan nakilde kullanılacak beyin ölümü olması lazım. Bunun sayısına baktığımız zaman 2 binin üzerinde beyin ölümü var ancak yüzde 28’i kullanılabilmişiz. Beyin ölümü tespitinde ve kalımında gerideyiz, mecburen canlılardan yapılan nakillere başvuruyoruz. Biz girişimsel radyoloji olarak bu işin neresindeyiz. Her yerindeyiz. İşlem esnasında ve sonrasında her yerindeyiz. Uygun şekilde hastanın hazırlanmasında, alıcının nakle kadar ulaşmasını ve tedavi sonrası süreçte yer alıyoruz" ifadelerine yer verdi.
“ORGAN NAKLİNDE GİRİŞİMSEL RADYOLOGLARIN ROLÜ BÜYÜK”
Girişimsel radyologların görüntüleme eşliğinde tanı ve tedaviye yönelik uygulamalar yaptığını dile getiren Kutlu, "Onların tedavilerinde etkin şekilde yer alıyoruz. Bizi ayrı bir dal değil, ayrı bir anabilim dalı olması rahatlatacak. Hastalarımıza daha kolay hizmetler verebiliriz. Bu işim ameliyatla bitmediği uzun süreli bir ekiple takip edildiğini biliyoruz" diye konuştu.
"DAMARI TIKAYARAK AÇLIK HİSSİNİ AZALTIYORUZ"
Dr. Kutlu, girişimsel radyolojinin organ nakillerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgularken Prof. Dr. Fahrettin Küçükay da morbid obezite ve son yıllarda obezite tedavisinde kullanım alanı bulan bariatrik embolizasyon hakkında şu bilgileri verdi:
“Bariatrik embolizasyon yani kilo vermeye yönelik damar tıkama işlemi, aşırı derecede şişman, vücut kitle endeksi 40’ın üzerinde olan hastalarda uygulanıyor. Midenin üst bölgesinden aşırı derecede açlık hormonu sentezleniyor. Bizim yaptığımız tedavide kasıktan girerek o bölgeyi besleyen damarı tıkayarak, açlık hormonunu sentezleyen hücrelerin sayısını azaltıyoruz. Amaç; hastamızın açlık hissetmesini azalmak. Açlık krizlerini önlemek. Daha yeni bir yöntem, daha emekleme aşamasındayız."
Kongre kapsamındaki basın toplantısında konuşan Türk Girişimsel Radyoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. M. Halil Öztürk, girişimsel radyolojinin hastalıklara teşhis koymak veya tedavi etmek için görüntüleme cihazları eşliğinde icra edilen minimal invazif işlemler olduğunu hatırlattı.
"İNME, DÜNYADA EN SIK İKİNCİ ÖLÜM NEDENİ"
Girişimsel radyolojinin sık kullanıldığı alanlar hakkında bilgi veren Öztürk, bu alanlardan birinin de inme olduğunu aktardı. İnmeyi beyin damarlarındaki ani tıkanıklıklara bağlı oluşan bir klinik durum olarak tanımlayan ve inmenin dünyada 2'nci ölüm nedeni olduğunu kaydeden Radyoloji Uzmanı şunları söyledi:
"Ayrıca inme dünyada en sık engelli kalma sebebidir. 2016 yılının TÜİK verilerine göre 38 bin vatandaşımızı inme nedeniyle hayatını kaybetti. Bu sayının 5 katına yakın vatandaşımızda engelli şekilde kalmıştır. İnme zamanında saptanır ve zamanında müdahale edilirse, hastaların yaşamının kurtulması ve engelsiz şekilde veya hafif engelle hayata devam ermesi mümkün olacaktır. Ama zaman aralığı azdır. İnmenin tedavisi için zamana göre yarışıyoruz. İnmeli hastanın 6 saat içinde sorunun çözülmesi gerekiyor."
İNME HANGİ BELİRTİLERLE ORTAYA ÇIKIYOR?
Aniden gelişen konuşmada bozulma, konuşulanın anlaşılamaması, bacakta, kolda kuvvet ve his kaybı, görme bozukluğu, dengesizlik, çift görme gibi bulguların inmeyi düşündürmesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, “Girişimsel radyoloji inmenin sebeplerinin anlaşılmasında, önlenmesinde ve tedavisinde yer almaktadır" diye konuştu.
"25 BİN KİŞİ ORGAN BEKLİYOR"
Prof. Dr. Öztürk, girişimsel radyoloji alanında malzeme temininde sıkıntı yaşadıklarına dikket çekerken, Prof. Dr. Ramazan Kutlu ise organ nakillerine değindi. Türkiye’de 25 bin civarında organ nakli bekleyen hasta bulunduğunu ve 350 bin civarında donör olduğunu belirten Kutlu, "Bu donör sayısı yeterli değil. Kadavradan nakilde kullanılacak beyin ölümü olması lazım. Bunun sayısına baktığımız zaman 2 binin üzerinde beyin ölümü var ancak yüzde 28’i kullanılabilmişiz. Beyin ölümü tespitinde ve kalımında gerideyiz, mecburen canlılardan yapılan nakillere başvuruyoruz. Biz girişimsel radyoloji olarak bu işin neresindeyiz. Her yerindeyiz. İşlem esnasında ve sonrasında her yerindeyiz. Uygun şekilde hastanın hazırlanmasında, alıcının nakle kadar ulaşmasını ve tedavi sonrası süreçte yer alıyoruz" ifadelerine yer verdi.
“ORGAN NAKLİNDE GİRİŞİMSEL RADYOLOGLARIN ROLÜ BÜYÜK”
Girişimsel radyologların görüntüleme eşliğinde tanı ve tedaviye yönelik uygulamalar yaptığını dile getiren Kutlu, "Onların tedavilerinde etkin şekilde yer alıyoruz. Bizi ayrı bir dal değil, ayrı bir anabilim dalı olması rahatlatacak. Hastalarımıza daha kolay hizmetler verebiliriz. Bu işim ameliyatla bitmediği uzun süreli bir ekiple takip edildiğini biliyoruz" diye konuştu.
"DAMARI TIKAYARAK AÇLIK HİSSİNİ AZALTIYORUZ"
Dr. Kutlu, girişimsel radyolojinin organ nakillerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgularken Prof. Dr. Fahrettin Küçükay da morbid obezite ve son yıllarda obezite tedavisinde kullanım alanı bulan bariatrik embolizasyon hakkında şu bilgileri verdi:
“Bariatrik embolizasyon yani kilo vermeye yönelik damar tıkama işlemi, aşırı derecede şişman, vücut kitle endeksi 40’ın üzerinde olan hastalarda uygulanıyor. Midenin üst bölgesinden aşırı derecede açlık hormonu sentezleniyor. Bizim yaptığımız tedavide kasıktan girerek o bölgeyi besleyen damarı tıkayarak, açlık hormonunu sentezleyen hücrelerin sayısını azaltıyoruz. Amaç; hastamızın açlık hissetmesini azalmak. Açlık krizlerini önlemek. Daha yeni bir yöntem, daha emekleme aşamasındayız."
"TÜRKİYE'DE 15-20 KİŞİYE UYGULANDI"
Uygulamanın dünya çapında 600, Türkiye’de 15-20 hastaya yapıldığını dile getiren Prof. Küçükay, "Başlangıç sonuçları iyi. Cerrahi yöntemlerle karşılaştırdığımız zaman kilo kaybı biraz daha yavaş şekilde gelişiyor. Sabırlı bir hasta gerekiyor. 6 ay sonunda yüzde 11’lik bir kilo kaybı oluyor. 100 kiloluk hasta, 89 kilo oldu. Şu ana kadar belirgin bir yan etkisi çıkmadı. Orada bir delinme söz konusu olmuyor. Yeni bir yöntem ve hastayı aynı gün en geç bir gün sonra taburcu ediyoruz. Yöntem güvenli, ölüm ve komplikasyon oranı diğer yöntemlere daha az” dedi.
“HEMOROİD AMELİYATSIZ TEDAVİ EDİLEBİLİYOR” (HEMOROİDAL ARTER EMBOLİZASYONU)
Hemoroid konusuna da değinen Prof. Dr. Küçükay, hastaların büyük bir kısmının utanma ve çekinme duygusu yaşadıklarını belirterek ve konforlu yaşamın tüm insanların hakkı olduğunun altını çizerek şunları söyledi:
“Basurun temel oluşum mekanizması anüs bölgesindeki atardamarlarla toplardamarlar arasında oluşan yüksek basınçlı bağlantı ve buna bağlı olarak anüsteki toplardamarlardaki ağrılı genişlemedir. Basur tedavisinde her geçen gün yeni tedavi yöntemleri ortaya çıkmaktadır. Fakat bu tedavilerin büyük bir kısmı anüs yoluyla uygulanan tedavilerdir ve hastaya konfor açısından rahatsızlık vermektedir. Hemoroidal arter embolizasyonu, yani genişlemeye yol açan basur damarlarının atardamar yolundan girilerek tıkanması işlemi oldukça yeni, etkili, güvenli ve ameliyata gerek göstermeyen tedavidir. Bu tedavi cerrah ve gastroenterologların gözetiminde girişimsel radyologlar tarafından uygulanmaktadır. Kasıktaki atardamardan girilerek basur damarlarını oluşturan ve besleyen atardamara tıkayıcı bir madde verilir, bu da zaman içinde genişlemiş basur damarlarında sönmeye neden olur. Bu damarların tıkanması bölgedeki organlarda beslenme bozukluğuna neden olmamaktadır. İşlem süresi yaklaşık 20 dakikadır ve ağrısız acısız bir işlemdir. Hasta işlemden sonra aynı gün taburcu edilmekte ve günlük hayatına devam edebilmektedir. Tedavi anüs yoluyla uygulanmadığından hastalar tedaviyi daha rahat tolere edebilmektedirler. Tedavi hastada şikayete neden olan her türlü evredeki basur için uygulanabilir. Tedaviye bağlı risk ve komplikasyon oranları %5 in altındadır.”
Uygulamanın dünya çapında 600, Türkiye’de 15-20 hastaya yapıldığını dile getiren Prof. Küçükay, "Başlangıç sonuçları iyi. Cerrahi yöntemlerle karşılaştırdığımız zaman kilo kaybı biraz daha yavaş şekilde gelişiyor. Sabırlı bir hasta gerekiyor. 6 ay sonunda yüzde 11’lik bir kilo kaybı oluyor. 100 kiloluk hasta, 89 kilo oldu. Şu ana kadar belirgin bir yan etkisi çıkmadı. Orada bir delinme söz konusu olmuyor. Yeni bir yöntem ve hastayı aynı gün en geç bir gün sonra taburcu ediyoruz. Yöntem güvenli, ölüm ve komplikasyon oranı diğer yöntemlere daha az” dedi.
“HEMOROİD AMELİYATSIZ TEDAVİ EDİLEBİLİYOR” (HEMOROİDAL ARTER EMBOLİZASYONU)
Hemoroid konusuna da değinen Prof. Dr. Küçükay, hastaların büyük bir kısmının utanma ve çekinme duygusu yaşadıklarını belirterek ve konforlu yaşamın tüm insanların hakkı olduğunun altını çizerek şunları söyledi:
“Basurun temel oluşum mekanizması anüs bölgesindeki atardamarlarla toplardamarlar arasında oluşan yüksek basınçlı bağlantı ve buna bağlı olarak anüsteki toplardamarlardaki ağrılı genişlemedir. Basur tedavisinde her geçen gün yeni tedavi yöntemleri ortaya çıkmaktadır. Fakat bu tedavilerin büyük bir kısmı anüs yoluyla uygulanan tedavilerdir ve hastaya konfor açısından rahatsızlık vermektedir. Hemoroidal arter embolizasyonu, yani genişlemeye yol açan basur damarlarının atardamar yolundan girilerek tıkanması işlemi oldukça yeni, etkili, güvenli ve ameliyata gerek göstermeyen tedavidir. Bu tedavi cerrah ve gastroenterologların gözetiminde girişimsel radyologlar tarafından uygulanmaktadır. Kasıktaki atardamardan girilerek basur damarlarını oluşturan ve besleyen atardamara tıkayıcı bir madde verilir, bu da zaman içinde genişlemiş basur damarlarında sönmeye neden olur. Bu damarların tıkanması bölgedeki organlarda beslenme bozukluğuna neden olmamaktadır. İşlem süresi yaklaşık 20 dakikadır ve ağrısız acısız bir işlemdir. Hasta işlemden sonra aynı gün taburcu edilmekte ve günlük hayatına devam edebilmektedir. Tedavi anüs yoluyla uygulanmadığından hastalar tedaviyi daha rahat tolere edebilmektedirler. Tedavi hastada şikayete neden olan her türlü evredeki basur için uygulanabilir. Tedaviye bağlı risk ve komplikasyon oranları %5 in altındadır.”