İlişkili Haberler
Gilead Sciences Türkiye, Pozitif-iz Derneği ve MAC Kozmetik tarafından düzenlenen etkinlik kapsamındaki basın toplantısında konuşan Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden HIV End Derneği üyesi Doç. Dr. Hayat Kumbasar Karaosmanoğlu, dünyada 2017 Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) verilerine göre 36.9 milyon HIV ile yaşayan birey olduğunu belirterek şunları söyledi:
“2017 yılı içerisinde yeni tanı almış 1.8 milyon vaka bildirildi. 2010 yılından bu yana HIV’e bağlı ölümler %34 oranında azaldı. Bu da HIV ile ilgili farkındalığın az olması, korunma yöntemlerinin bilinmemesi, tabular ve önyargılar nedeniyle yeterince konuşulamaması ve önleme stratejilerinin geliştirilememesi ile ilişkilendirilebilir. Toplumda bilinç düzeyini yükseltecek eğitim faaliyetleri ile daha fazla sayıda bireyi test yaptırmaya teşvik ederek tanı alması sağlanabilir ve ancak bu şekilde yeni tanı sayılarımızdaki artışın önüne geçilebilir.”
Türkiye’de ilk kez 1985 yılında ortaya çıkan ve o yıl 3 olan HIV/AIDS vaka sayısının her yıl arttığını, 2018 yılında bu sayının 17 bini aştığına dikkat çeken Karaosmanoğlu, “HIV ve AIDS’in topluma anlatılabilmek ve yayılımının önüne geçmek için erken yaşlarda okullarda ve üniversitelerde eğitim verilmesi, anonim yani kimlik verilmeden test yapılabilen merkezlerin ve danışmanlık hizmetlerinin sayılarının arttırılması, ücretsiz korunma olanakları yaratmak önemli. HIV pozitif olduğunun farkında olmadığı için tedavi almayan bireyler için farkındalığın arttırılması ve erken teşhis çok önemli. Ekonomik analizlere göre enfeksiyon ne kadar çok ilerlerse sağlık üzerindeki negatif etkileri ile birlikte kişiye ve devlete maliyeti de o kadar artıyor” dedi.
“2017 yılı içerisinde yeni tanı almış 1.8 milyon vaka bildirildi. 2010 yılından bu yana HIV’e bağlı ölümler %34 oranında azaldı. Bu da HIV ile ilgili farkındalığın az olması, korunma yöntemlerinin bilinmemesi, tabular ve önyargılar nedeniyle yeterince konuşulamaması ve önleme stratejilerinin geliştirilememesi ile ilişkilendirilebilir. Toplumda bilinç düzeyini yükseltecek eğitim faaliyetleri ile daha fazla sayıda bireyi test yaptırmaya teşvik ederek tanı alması sağlanabilir ve ancak bu şekilde yeni tanı sayılarımızdaki artışın önüne geçilebilir.”
Türkiye’de ilk kez 1985 yılında ortaya çıkan ve o yıl 3 olan HIV/AIDS vaka sayısının her yıl arttığını, 2018 yılında bu sayının 17 bini aştığına dikkat çeken Karaosmanoğlu, “HIV ve AIDS’in topluma anlatılabilmek ve yayılımının önüne geçmek için erken yaşlarda okullarda ve üniversitelerde eğitim verilmesi, anonim yani kimlik verilmeden test yapılabilen merkezlerin ve danışmanlık hizmetlerinin sayılarının arttırılması, ücretsiz korunma olanakları yaratmak önemli. HIV pozitif olduğunun farkında olmadığı için tedavi almayan bireyler için farkındalığın arttırılması ve erken teşhis çok önemli. Ekonomik analizlere göre enfeksiyon ne kadar çok ilerlerse sağlık üzerindeki negatif etkileri ile birlikte kişiye ve devlete maliyeti de o kadar artıyor” dedi.
“HIV İLE YAŞAYANLARIN YARISINDAN ÇOĞUNU KADINLAR OLUŞTURUYOR”
İstatistiklerin, HIV’in ortaya çıkışından günümüze en çok etkilenenlerin kadınlar olduğunu gösterdiğini ifade eden ve “1985’de HIV epidemisinin ortaya çıkmasından bu yana HIV pozitif kadın oranı yaklaşık 4 kat arttı ve kadınlar günümüzde tüm dünyada HIV ile yaşayan bireylerin yarısından çoğunu oluşturuyor” diyen Dr. Karaosmanoğlu, kadınların eğitimden korunmaya birçok aşamada artık daha fazla insiyatif almaları gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu:
“HIV’in yayılımı ancak eğitim ve korunma ile durdurulabilir. Kadınlar gereken her noktada olduğu gibi bu konuda da ön plana çıkabilirlerse toplumumuzda çok daha etkin ve sürdürülebilir bir farkındalık yaratılabilir. Örneğin anneler için çocuklarının ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz, bu sebeple çocuklarının erken yaşlarda HIV riskinin farkına varmalarını ve bu riskten kaçınmak için neler yapmaları gerektiğini öğretmeleri, onların doğru bilgiye ulaşmaları için doğru bilimsel kaynaklara yönlendirmeleri çok önemli.”
“İŞİNİ, EŞİNİ, AİLESİNİ KAYBETME KORKUSUYLE TEST YAPTIRMIYORLAR”
Doç. Dr. Özlem Altuntaş Aydın ise HIV’in, insan bağışıklık sisteminde önemli bir role sahip olan CD4 hücrelerini hedef aldığını, enfeksiyona yönelik tedavi alınmadığı durumlarda bağışıklık sisteminin giderek zayıflaması ile AIDS evresine ilerleyebildiğini hatırlattı. Tanı alan her hastaya özel durumlar dışında beklemeden tedavi başlanması gerektiğine işaret eden Doç. Aydın, “Bugün enfeksiyonun tedavisi mümkündür ve tedaviye uyum gösteren bireylerde tedavi yanıtı son derece yüksek, tedaviye direnç gelişme olasılığı yok denecek kadar azdır. Erken dönemde tanı ve tedaviye erişimin önündeki en büyük engel ayrımcılık ve damgalamadır. Toplum tarafından damgalanma, işini, eşini, ailesini kaybetme korkusu nedeni ile kişiler test yaptırmaktan kaçınmakta ve erken tanı şansını kaybetmektedirler. Tanı aldıklarında ise aynı endişeler nedeniyle tedavilerini gizli tutmakta veya tedaviye başlayamamaktadırlar. Bu nedenle HIV tanısı sonrası tedavinin hemen başlanması hem kişinin sağlığı için hem de toplum sağlığı için çok önemli” ifadelerini kullandı.
Pozitif-İz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Şimşek ise “Toplumumuzun %77 gibi büyük bir kısmı HIV ve AIDS konusunda doğru bilgiye sahip değil. Yine toplumumuzun %75’inin HIV pozitif bireylerin normal bir yaşam yaşayabileceğini bilmiyor. Bu durum toplum açısından ciddi bir risk oluşturuyor. HIV konusundaki bilgisizliği ve HIV ile yaşayanlara yönelik önyargıları önlemezsek, yayılımı da önleyemeyiz” şeklinde konuştu.
İstatistiklerin, HIV’in ortaya çıkışından günümüze en çok etkilenenlerin kadınlar olduğunu gösterdiğini ifade eden ve “1985’de HIV epidemisinin ortaya çıkmasından bu yana HIV pozitif kadın oranı yaklaşık 4 kat arttı ve kadınlar günümüzde tüm dünyada HIV ile yaşayan bireylerin yarısından çoğunu oluşturuyor” diyen Dr. Karaosmanoğlu, kadınların eğitimden korunmaya birçok aşamada artık daha fazla insiyatif almaları gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu:
“HIV’in yayılımı ancak eğitim ve korunma ile durdurulabilir. Kadınlar gereken her noktada olduğu gibi bu konuda da ön plana çıkabilirlerse toplumumuzda çok daha etkin ve sürdürülebilir bir farkındalık yaratılabilir. Örneğin anneler için çocuklarının ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz, bu sebeple çocuklarının erken yaşlarda HIV riskinin farkına varmalarını ve bu riskten kaçınmak için neler yapmaları gerektiğini öğretmeleri, onların doğru bilgiye ulaşmaları için doğru bilimsel kaynaklara yönlendirmeleri çok önemli.”
“İŞİNİ, EŞİNİ, AİLESİNİ KAYBETME KORKUSUYLE TEST YAPTIRMIYORLAR”
Doç. Dr. Özlem Altuntaş Aydın ise HIV’in, insan bağışıklık sisteminde önemli bir role sahip olan CD4 hücrelerini hedef aldığını, enfeksiyona yönelik tedavi alınmadığı durumlarda bağışıklık sisteminin giderek zayıflaması ile AIDS evresine ilerleyebildiğini hatırlattı. Tanı alan her hastaya özel durumlar dışında beklemeden tedavi başlanması gerektiğine işaret eden Doç. Aydın, “Bugün enfeksiyonun tedavisi mümkündür ve tedaviye uyum gösteren bireylerde tedavi yanıtı son derece yüksek, tedaviye direnç gelişme olasılığı yok denecek kadar azdır. Erken dönemde tanı ve tedaviye erişimin önündeki en büyük engel ayrımcılık ve damgalamadır. Toplum tarafından damgalanma, işini, eşini, ailesini kaybetme korkusu nedeni ile kişiler test yaptırmaktan kaçınmakta ve erken tanı şansını kaybetmektedirler. Tanı aldıklarında ise aynı endişeler nedeniyle tedavilerini gizli tutmakta veya tedaviye başlayamamaktadırlar. Bu nedenle HIV tanısı sonrası tedavinin hemen başlanması hem kişinin sağlığı için hem de toplum sağlığı için çok önemli” ifadelerini kullandı.
Pozitif-İz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Şimşek ise “Toplumumuzun %77 gibi büyük bir kısmı HIV ve AIDS konusunda doğru bilgiye sahip değil. Yine toplumumuzun %75’inin HIV pozitif bireylerin normal bir yaşam yaşayabileceğini bilmiyor. Bu durum toplum açısından ciddi bir risk oluşturuyor. HIV konusundaki bilgisizliği ve HIV ile yaşayanlara yönelik önyargıları önlemezsek, yayılımı da önleyemeyiz” şeklinde konuştu.
“HIV ENFEKSİYONUNU FARKLI KILAN YÖNÜ, PSİKOSOSYAL BOYUTUDUR”
Etkinliğe koşulsuz destek veren Gilead Sciences Türkiye’den Medikal Direktör Dr. Tahsin Gökçem Özçağlı da, “HIV enfeksiyonunu diğer tıbbi durumlardan farklı kılan yönü, hastalığın psikososyal boyutudur. Yanlış bilgiler, bilinmeyenler, tabular ve önyargılar çoğunlukla hastalığın önüne geçmektedir. Bu nedenle toplumu bilinçlendirmeye ve farkındalığı artırmaya yönelik faaliyetleri son derece önemli buluyoruz” diye konuştu.
Basın toplantısı sonrasında etkinlik alanında M.A.C tarafından kurulan makyaj istasyonlarında Makyaj Artistleri tarafından katılımcılara makyaj yapıldı. Ayrıca tüm gelirleri HIV ve AIDS ile farkındalığın arttırılmasını desteklemek için kullanılan MAC AIDS Fonu’na destek yaratıldı.
Etkinliğe koşulsuz destek veren Gilead Sciences Türkiye’den Medikal Direktör Dr. Tahsin Gökçem Özçağlı da, “HIV enfeksiyonunu diğer tıbbi durumlardan farklı kılan yönü, hastalığın psikososyal boyutudur. Yanlış bilgiler, bilinmeyenler, tabular ve önyargılar çoğunlukla hastalığın önüne geçmektedir. Bu nedenle toplumu bilinçlendirmeye ve farkındalığı artırmaya yönelik faaliyetleri son derece önemli buluyoruz” diye konuştu.
Basın toplantısı sonrasında etkinlik alanında M.A.C tarafından kurulan makyaj istasyonlarında Makyaj Artistleri tarafından katılımcılara makyaj yapıldı. Ayrıca tüm gelirleri HIV ve AIDS ile farkındalığın arttırılmasını desteklemek için kullanılan MAC AIDS Fonu’na destek yaratıldı.