Özellikle aşırı derecede korumacı tavır sergileyen anneleri uyaran Uzman şunları söyledi:
ÇOCUĞUN AYRILIKLARA TOLERANSINI ENGELLEMEYİN
“Ayrışma ve bireyselleşme süreci olarak çocuğun anaokuluna başladığı dönemde bazı sorunlar görülmektedir. Anaokuluna alışma sürecinde zorlanan çocukların ve annelerinin ortak bir kaygıyı paylaştıkları görülür. Anne, görünürde çocuğu bırakmak istemekle birlikte aslında henüz onunla bağını koparmaya hazır değildir. Çocuğu ile hiçbir ayrılık sürecine izin vermeyen anneler, aslında çocuklarının ayrılıklara karşı toleranslarının gelişmesini engellerler. Böyle yetişen çocuklar, annesiz kaldıkları ortamlarda zorlanırlar. Bu nedenle annenin, çocuğa ayrılık toleranslarının geliştiğini hissedebileceği bir alan oluşturması gerekir.
‘Benim varlığım çocuğum için daha güvenli’ diye düşünen anneler, aslında çocuk için hiçbir ayrılık süresine izin vermeyerek bilinç dışında çocuklarını ayrılıklara hassas kılmaktadırlar. Anne, her durumda çocuk için karar verip onun adına adımlar atarak çocuğun kendi başına karar verebilme yetisinin gelişmesine engel olur ve bu çocuklar annesiz yaşamakta zorlanır. Bir çocuk ‘Ben bir başkası olmadan da yapabilirim, bir şeyler becerebilirim ve ben de bir bireyim’ düşüncesinin temelini ilk olarak annesinin kendisine tanıdığı alan içerisinde atabilir.”
SORUMLULUK VERİN, ÇOCUĞUN HER İHTİYACINI KARŞILAMAYIN
Anne babanın özgüven düzeyinin, çocuklarının özgüven sorunlarına verdikleri tepkiyi büyük ölçüde belirleyen bir faktör olduğunu ifade eden Uzun, “Ebeveyn kendi değerinden ve yeteneklerinden kuşkuluysa, çocuklarından aşırı isteklerde bulunabilir; onları aşırı koruma, bazen de ihmal etme eğiliminde olabilir. Bu davranışlar, çocukların da özgüven sıkıntılarına sahip olmasıyla sonuçlanır. Koruyucu anneler, çocuklarının her ihtiyaçlarını kendileri yerine getirirler. Beş yaşındaki çocuklarına yemek yedirir, okula giden çocuğunun çantasını taşır ve ödevlerini yapar. Sokakta koşmalarına, başka çocuklarla oynamalarına izin vermezler” diye konuştu.
“AŞIRI KORUNAN ÇOCUKLARDA BAĞIMLILIK ARTAR”
Bu durumda çocukların her şeylerini anneden istemeye yöneldiklerini kaydeden Uzun, “Kendi başına karar vermekten aciz, sormadan, danışmadan bir şey yapmayan, girişim yeteneklerinden yoksun olurlar. El becerilerini geliştiremedikleri için beceriksiz, sakar dolayısıyla güvensiz olurlar. İstediklerini ağlayarak ister, verilmezse verilene kadar ağlar, mızmızlanır veya aşırı dediğim dedik, inatçı olmaya yönelirler. Kendini korumayı öğrenemediği için savunmasız, çabuk uyum gösteren, utangaç, çekingen bir kimlik geliştirmeye yönelirler veya aşırı otoriter, etrafını kullanan, sorumsuz ve şımarık kişilikler yetiştirebilirler. Aşırı korunan çocukların ruhsal gelişmeleri de engellenmiş olduğundan, büyüdüklerinde çocuksu, her şeyi bekleyen, talep eden olmazsa aşırı kızıp sinirlenen kişilikler geliştirebilirler” ifadelerini kullandı.
OKUL REDDİNİN DE NEDENİ OLABİLİR
Okula gitmek istememe gibi durumların bu dönemde annenin çocuktan, çocuğun da anneden ayrılamaması sebebiyle ortaya çıktığını vurgulayan Uzun, “Okul reddi, çocukların anksiyete ve depresyon gibi duygusal sorunlar nedeni ile okula devam edememesi olarak tanımlanmaktadır. Okul reddi ve okul fobisi eş anlamlı olarak kullanılmamaktadır ve bu yapıdaki ebeveynlerin çocuklarında sıkça görülür. Unutulmamalıdır ki 3-6 yaş çocukların eğitimini gerçekleştiren anaokulu ve ilkokulu gibi kurumlar, annenin yokluğunu giderecek bir kurum olarak değil de, annenin tek başına çocuğun üzerindeki ilk yıllardaki rolüne katkıda bulunan ve bu rolü yaygınlaştıran bir kurum olarak değerlendirmek gerekir. Anaokulunu, ilkokula hazırlık olmaktan çok, ailenin dışına atılan bir adımdır” şeklinde konuştu.
Fotoğraflar: Getty Images Turkey