Bugün, Dünya Ankilozan Spondilit günü. Halk arasında "kamburluk olarak bilinen hastalıkla ilgili Türkiye'deki farkındalık, Profesör Ahmet Mete Işıkara ile arttı.
Hastalığa dikkat çekmeyi amaçlayan MSD, TRAED (Türkiye Romatoloji Araştırma ve Eğitim Derneği) ve TRASD (Türkiye Romatizma Araştırma ve Savaş Derneği) ile işbirliği yaptı ve “Ağrıdır Geçer Sanmayın” adlı kampanyayı hayata geçirdi.
Kampanyanın lansman toplantısında hastalıkla ilgili deneyimlerini anlatan Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, geç teşhis ve yanlış uygulamaların hayatını olumsuz yönde etkilediğini belirterek şunları söyledi:
“Bu hastalıkla çok uzun yıllardır yaşıyorum. Artık hastalığımla dost olmayı öğrendim ama teşhisin ilk yıllarında çok zor günler geçirdim. AS'den kaynaklanan çok acılı ve ağrılı günler yaşadım. Bilimsel çalışmalarımı ve günlük hayatımı rahatsızlığım çok etkiledi. Ayrıca tanının konması da çok uzun bir zaman aldı. O günlerde tedavi olanakları da çok kısıtlıydı ve maalesef rahatsızlığım ilerledi. Teşhisteki gecikme ve yanlış uygulamaların bedeli ağır oluyor. Doktorum bana artık yıldızları sadece uzandığınızda görebileceksiniz dediğinde çok sarsılmıştım. Ben bu zorlukları yaşamış biri olarak, bel ve boyun bölgesinde sürekli ağrılarla yaşayan insanlara mutlaka doktorlarına başvurmalarını ve sağlıklarını tehlikeye atmamalarını tavsiye ediyorum. Ben 1999 depremine kadar tedavime çok dikkat ediyordum. Maalesef 1999 yılında yaşadığımız o vahim olay sonrası iş yükümdeki artış sebebiyle sağlığımı ihmal etmeye başladım. Tedavimi ihmal ettim ve hastalığın ilerlemesini hızlandırdım. Benim AS’li hastalara son mesajım hekimlerin dediklerini harfiyen uygulasınlar harfiyen uygulamaları. Tedavi ve egzersizlerini kesinlikle ihmal etmemeleri."
AS ile mücadele eden bir diğer isim, Anadolu Ateşi Dans Grubu eski dansçılarından Serkan Polat da deneyimlerini paylaştı. 22 yaşında yoğun ağrılar yaşamaya başladığını belirterek hastalık sürecini şöyle anlattı:
BEL AĞRILARINIZI CİDDİYE ALIN
“Profesyonel bir dansçı olduğum için ağrıların sürekli yaptığım prova ve çalışmalar nedeniyle olduğunu düşünüyordum. Pek çok doktora başvurmama rağmen teşhis ancak 5 yıl sonra konulabildi. Şu an gelişmiş ilaçlarla tedavim devam ediyor, hayata ve işime odaklanmış durumdayım. Tedavime ek olarak, çok yoğun spor yapıyorum, her gün dans ediyorum, yüzüyorum ve bisiklete binmek en büyük tutkum. Bir AS hastasının tüm bunları yapması pratikte ve tıbben çok zor görünse de, benim yaşantım mümkün olduğunu gösteriyor. Tavsiyem, sürekli bel bölgesinde ağrılarınız varsa ‘Ağrıdır geçer sanmayın’ ve doktorunuza başvurun. Doğru tedavinin ve hastalığınızla barışarak yaşamanın iyi sonuç verdiğini benim durumum kanıtlıyor sanırım. Tabii tıbbın gelişmesi ve yenilikçi ilaçların olması da büyük bir avantaj” dedi.
Hastalığa dikkat çekmeyi amaçlayan MSD, TRAED (Türkiye Romatoloji Araştırma ve Eğitim Derneği) ve TRASD (Türkiye Romatizma Araştırma ve Savaş Derneği) ile işbirliği yaptı ve “Ağrıdır Geçer Sanmayın” adlı kampanyayı hayata geçirdi.
Kampanyanın lansman toplantısında hastalıkla ilgili deneyimlerini anlatan Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, geç teşhis ve yanlış uygulamaların hayatını olumsuz yönde etkilediğini belirterek şunları söyledi:
“Bu hastalıkla çok uzun yıllardır yaşıyorum. Artık hastalığımla dost olmayı öğrendim ama teşhisin ilk yıllarında çok zor günler geçirdim. AS'den kaynaklanan çok acılı ve ağrılı günler yaşadım. Bilimsel çalışmalarımı ve günlük hayatımı rahatsızlığım çok etkiledi. Ayrıca tanının konması da çok uzun bir zaman aldı. O günlerde tedavi olanakları da çok kısıtlıydı ve maalesef rahatsızlığım ilerledi. Teşhisteki gecikme ve yanlış uygulamaların bedeli ağır oluyor. Doktorum bana artık yıldızları sadece uzandığınızda görebileceksiniz dediğinde çok sarsılmıştım. Ben bu zorlukları yaşamış biri olarak, bel ve boyun bölgesinde sürekli ağrılarla yaşayan insanlara mutlaka doktorlarına başvurmalarını ve sağlıklarını tehlikeye atmamalarını tavsiye ediyorum. Ben 1999 depremine kadar tedavime çok dikkat ediyordum. Maalesef 1999 yılında yaşadığımız o vahim olay sonrası iş yükümdeki artış sebebiyle sağlığımı ihmal etmeye başladım. Tedavimi ihmal ettim ve hastalığın ilerlemesini hızlandırdım. Benim AS’li hastalara son mesajım hekimlerin dediklerini harfiyen uygulasınlar harfiyen uygulamaları. Tedavi ve egzersizlerini kesinlikle ihmal etmemeleri."
AS ile mücadele eden bir diğer isim, Anadolu Ateşi Dans Grubu eski dansçılarından Serkan Polat da deneyimlerini paylaştı. 22 yaşında yoğun ağrılar yaşamaya başladığını belirterek hastalık sürecini şöyle anlattı:
BEL AĞRILARINIZI CİDDİYE ALIN
“Profesyonel bir dansçı olduğum için ağrıların sürekli yaptığım prova ve çalışmalar nedeniyle olduğunu düşünüyordum. Pek çok doktora başvurmama rağmen teşhis ancak 5 yıl sonra konulabildi. Şu an gelişmiş ilaçlarla tedavim devam ediyor, hayata ve işime odaklanmış durumdayım. Tedavime ek olarak, çok yoğun spor yapıyorum, her gün dans ediyorum, yüzüyorum ve bisiklete binmek en büyük tutkum. Bir AS hastasının tüm bunları yapması pratikte ve tıbben çok zor görünse de, benim yaşantım mümkün olduğunu gösteriyor. Tavsiyem, sürekli bel bölgesinde ağrılarınız varsa ‘Ağrıdır geçer sanmayın’ ve doktorunuza başvurun. Doğru tedavinin ve hastalığınızla barışarak yaşamanın iyi sonuç verdiğini benim durumum kanıtlıyor sanırım. Tabii tıbbın gelişmesi ve yenilikçi ilaçların olması da büyük bir avantaj” dedi.
TEDAVİYE ERKEN DÖNEMDE BAŞLANMALI
TRAED Başkanı Prof. Dr. Nurullah Akkoç ise AS gibi önemli ama farkındalık düzeyi çok az olan bir hastalık için kamuoyunu bilgilendirmenin önemine vurgu yaptı. Akkoç, "İzmir’de yapılmış bir epidemiyolojik çalışmanın sonuçlarına göre tahmin yapacak olursak ülkemizde yaklaşık 200.000 dolayında ankilozan spondilit hastası vardır ve bu hastaların yaklaşık yüzde 40’ı tanılarını bilmemektedir. Yapılan bir çalışmada ankilozan spondilitli hastaların üçte birinin daha önceden bel fıtığı tanısı aldığı ve yüzde 7'sinin bu nedenle opere olduğu saptanmıştır. Hastalığın ilerleyici özelliği vardır. Bu nedenlerle erken dönemde tanı konup, tedaviye başlanması önemlidir. Yeterli bir tedavi almadıkları takdirde sürekli ağrıdan muzdarip olan bu hastaların ruhsal durumlarının, sosyal yaşantılarının ve iş hayatındaki performanslarının olumsuz olarak etkilenmesi kaçınılmazdır. Örneğin ülkemizdeki AS’li hastaların ortalama olarak 36 yaşında emekli oldukları görülmektedir. Bu nedenle hastalık sadece hastanın değil, diğer aile bireylerinin de yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu kampanya dahilinde www.asnedir.com sitesi de gerekli tüm bilgileri içeren bir referans kaynağı olacaktır” dedi.
TRAED Başkanı Prof. Dr. Nurullah Akkoç ise AS gibi önemli ama farkındalık düzeyi çok az olan bir hastalık için kamuoyunu bilgilendirmenin önemine vurgu yaptı. Akkoç, "İzmir’de yapılmış bir epidemiyolojik çalışmanın sonuçlarına göre tahmin yapacak olursak ülkemizde yaklaşık 200.000 dolayında ankilozan spondilit hastası vardır ve bu hastaların yaklaşık yüzde 40’ı tanılarını bilmemektedir. Yapılan bir çalışmada ankilozan spondilitli hastaların üçte birinin daha önceden bel fıtığı tanısı aldığı ve yüzde 7'sinin bu nedenle opere olduğu saptanmıştır. Hastalığın ilerleyici özelliği vardır. Bu nedenlerle erken dönemde tanı konup, tedaviye başlanması önemlidir. Yeterli bir tedavi almadıkları takdirde sürekli ağrıdan muzdarip olan bu hastaların ruhsal durumlarının, sosyal yaşantılarının ve iş hayatındaki performanslarının olumsuz olarak etkilenmesi kaçınılmazdır. Örneğin ülkemizdeki AS’li hastaların ortalama olarak 36 yaşında emekli oldukları görülmektedir. Bu nedenle hastalık sadece hastanın değil, diğer aile bireylerinin de yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu kampanya dahilinde www.asnedir.com sitesi de gerekli tüm bilgileri içeren bir referans kaynağı olacaktır” dedi.
ERKEKLERDE DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR
TRASD Başkanı Prof. Dr. Şebnem Ataman da hastalığın son aşamasında halk arasında "kamburluk olarak bilinen sırt ve boyun deformasyonunun görüldüğü AS’nin daha çok genç popülasyonu etkileyen bir hastalık olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Ataman, “AS’de hastaların yüzde 80’inde semptomlar 30 yaşından önce görülüyor. Erkekler kadınlardan 2-3 kat oranında daha sık etkileniyor. Ankilozan Spondilit bel ağrısı ile kendini gösteriyor. Genellikle sabahları kaslarda sertlik, boyun ve bel bölgesinde tutulma şeklinde ortaya çıkan AS daha çok belin alt kısmında kendini hissettiriyor. Gün içinde kişi hareketlenmeye başladığında hafifleyen ya da etkisini kaybeden sabah tutulması çoğu kez hasta için yanıltıcı olabiliyor. Bel ağrısının travma gibi farklı nedenlerden kaynaklanıyor olabilmesi ve toplumda sık görülmesi AS’nin tanısında gecikmeye neden olabilen önemli etkenler” diye konuştu.
YENİ İLAÇLAR UMUT VERİCİ NİTELİKTE
Hastalığın ilaç ve ilaç dışı yöntemlerle tedavi edilebildiğini belirtenTRAED Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Hamuryudanise tedavi yöntemleri ve dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında şu bilgileri verdi:
“İlaç dışı tedavilerin başında egzersizler ve fizyoterapi gelir. Sürekli egzersizler ile omurga hareketlerinin olabildiğince korunması amaçlanır. İlaç tedavisini de klasik ilaçlar ve yeni geliştirilen biyolojik etkili ilaçlar olarak ikiye ayırabiliriz. Klasik ilaçların başında iltihap mekanizmasını baskılayan ağrı kesiciler gelir. Bu ilaçlar hastanın ağrısını gidermede, sabahları rahat bir şekilde kalkmalarında çok etkilidir. Ancak etkileri kalıcı değildir ve ağrı olduğu sürece alınmaları gerekir. Yeterli süre verilen klasik ilaç tedavisine rağmen hastalık kontrol altına alınamadığında biyolojik ilaçlar devreye girer. Kanda iltihaba neden olan küçük proteinleri bağlayarak etki gösteren bu ilaçlar AS’nin belirtilerini kısa sürede baskılar, fiziksel fonksiyonu ve yaşam kalitesini düzeltir ve kandaki iltihabı normale döndürürler. AS tedavisinde yeni bir dönem başlatan bu ilaçlar ile tedavi altında hastaların yeniden iş gücüne kavuşmaları mümkündür.”
Hastalığın ilaç ve ilaç dışı yöntemlerle tedavi edilebildiğini belirtenTRAED Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Hamuryudanise tedavi yöntemleri ve dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında şu bilgileri verdi:
“İlaç dışı tedavilerin başında egzersizler ve fizyoterapi gelir. Sürekli egzersizler ile omurga hareketlerinin olabildiğince korunması amaçlanır. İlaç tedavisini de klasik ilaçlar ve yeni geliştirilen biyolojik etkili ilaçlar olarak ikiye ayırabiliriz. Klasik ilaçların başında iltihap mekanizmasını baskılayan ağrı kesiciler gelir. Bu ilaçlar hastanın ağrısını gidermede, sabahları rahat bir şekilde kalkmalarında çok etkilidir. Ancak etkileri kalıcı değildir ve ağrı olduğu sürece alınmaları gerekir. Yeterli süre verilen klasik ilaç tedavisine rağmen hastalık kontrol altına alınamadığında biyolojik ilaçlar devreye girer. Kanda iltihaba neden olan küçük proteinleri bağlayarak etki gösteren bu ilaçlar AS’nin belirtilerini kısa sürede baskılar, fiziksel fonksiyonu ve yaşam kalitesini düzeltir ve kandaki iltihabı normale döndürürler. AS tedavisinde yeni bir dönem başlatan bu ilaçlar ile tedavi altında hastaların yeniden iş gücüne kavuşmaları mümkündür.”