Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi kısa adıyla SU Gender, dünyayı kasıp kavurmaya devam eden Covid-19 salgınıyla birlikte toplumsal eşitsizliğin arttığını "Covid-19 Pandemisi Sürecinde Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları İzleme Raporu”yla bir kez daha gözler önüne serdi. Raporda, salgınla birlikte şiddet, eşitsizlikler ve hak ihlalleri azalmadığı gibi savunuculuk alanında bu ihlallere karşı çıkan faaliyetlerde, bu faaliyetlere duyulan ihtiyaçlarda da düşüş olmadı. Tam aksine pandeminin getirdiği yeni şartlarla birlikte bu ihtiyacın giderek arttığı ortaya kondu.
Hürriyet gazetesinden Meltem Günay'ın haberine göre, izleme raporunda yer verilen araştırmalarda öne çıkan bulgular şöyle:
KARANTİNADA ŞİDDET
“Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin Mayıs 2020’de yayınladığı İçgörüden Aksiyona: Covid-19 Döneminde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği raporuna göre karantina uygulanan ülkelerde, 2019-2020’de yaklaşık 243 milyon kadın şiddete maruz kaldı ve bu sayının pandemiden dolayı oluşabilecek olası güvenlik, sağlık ve ekonomi temelli sıkıntılara paralel olarak artması bekleniyor.
Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin 28 şehirde yaşayan 1843 kadın katılımcıyla yürüttüğü araştırma raporuna göre Türkiye’de pandemi döneminde kadına yönelik şiddet yüzde 27,8 artış gösterdi. Kadınların yüzde 43’ü karantinada şiddete uğradığını belirtti. SAHA’nın araştırmasında çocukların uğradıkları şiddet de kadınlara soruldu. Kadınların yüzde 19.3’ü çocuklarının şiddete uğradığını belirtti. Katılanların yüzde 45.9’u karantina sürecinin çocuklara ve kadınlara şiddeti tetiklediğini söyledi. Nisan-Eylül arasındaki 6 aylık sürede 140 kadın öldürüldü, 135 şüpheli ölüm gerçekleşti, 51 kadın tecavüze ve 84 kadın tacize uğradı. 445 kadın ise şiddet gördü.
KADIN EMEĞİ ARTTI
Türkiye’de KONDA’nın yürüttüğü araştırmalarda 2018 ve 2020 verileri kıyaslandığında kadınların ev içi işlere ayırdıkları emeğin iki katından fazla arttığı görüldü. Buna paralel olarak, BM Kadın Birimi’nin nisan ayında Türkiye’de 1508 kişiyle yürüttüğü çalışmada kadınların yüzde 77.6’sı evin temizliğine ve düzenine, yüzde 28.7’si yaşlılara destek vermeye, yüzde 60’ı yemek yapmaya, yüzde 41’i ev alışverişine pandemi öncesi döneme göre daha fazla zaman ayırdıklarını belirttiler.
463 MİLYON ÇOCUK...
UNICEF’in Ağustos ayında yayımladığı rapora göre dünya çapında okul çağında olan çocukların en az 3’te 1’i yani yaklaşık 463 milyon çocuk, uzaktan eğitime erişim sağlayamadı.
Türkiye’de ise uzaktan eğitime geçilmesiyle dezavantajlı çocukların ve kız çocukların eğitime erişiminde sıkıntılar yaşandığı farklı araştırmalar ile raporlandı. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın (TEGV) mayıs ayında duyurduğu araştırmaya göre, eğitime erişmek için çocukların yüzde 59’u cep telefonu ve yüzde 50’si bilgisayar kullanırken, yüzde 4’ü hiçbir araç kullanmıyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) Kovid-19 döneminde eğitime erişim ile ilgili yayımladığı raporda ise Türkiye’de her 4 öğrenciden 1’ine bir bilgisayar düştü.
"EVLER GÜVENLİ LİMAN OLMAKTAN ÇIKTI"
Covid-19 döneminde raporlardan ve gözlemledikleri örneklere dayanarak değerlendirmede bulunan SU Gender Direktörü Hülya Adak, “Evlere çekildiğimiz dönemlerde kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayalı şiddet ve taciz katlanarak artmış durumda” dedi. Covid-19 Pandemisi Sürecinde Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları İzleme Raporu’nda toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin ve hak ihlallerinin pandemi sürecinde azalmak bir yana daha da derinleşip sayıca artmaya devam ettiği vurgusu yapıldı. Raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Pandemi öncesi kadının istihdama katılımı gibi konularda yaşanan ilerlemeler, pandeminin yarattığı ekonomik tahribatın yine öncelikle kadınları ve LGBTİ+’ları etkilemesi sebebiyle tehlike altında. Güvenli alanlar olarak sığınılması beklenen evler birçok kişi için daha güvensiz. Eril şiddet yaşamları virüs kadar tehdit etmeye devam ediyor. Virüse karşı önlemler alırken kişilerin maruz kaldıkları eşitsizlikleri ve hak ihalelerini gündeme getirmek ve bu kişilerin haklarını savunma mücadelelerinde onlara destek olmak önem taşıyor. Pandemi sonrası normalleşme senaryoları konuşulurken, bu senaryoların toplumsal cinsiyet perspektifi içermesi gerekiyor. Eski normal olarak tanımlanan hayatlar, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ve hak ihlallerinin yaygın olduğu aslında çok da ‘normal’ olmayan hayatlardı. Bu nedenle eski normale dönmek yerine bu sürecin öğrettikleri ve toplumsal cinsiyet perspektifi ile yeni bir normalin üretimi sürecine öncülük edecek politika önerilerine ihtiyacımız var. Pandemi bu noktada toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında uzun süredir hayalini kurduğumuz eşit ve adil bir dünyanın tahsisi için bir fırsat sunuyor olabilir. Mevcut normallerin sorgulandığı bu dönemde toplumsal cinsiyet normlarını daha güçlü sorgulamalı ve dayanışma-güçlenme ortamlarını sürdürmeliyiz.”