Murat Akkoyunlu ve Murat Şeker Çakallarla Dans'ın bilinmeyenlerini anlattılar
Çakallarla Dans serisinin meşhur 'Del Piyero Hikmet'i Murat Akkoyunlu ile filmin yaratıcı, senaristi ve yönetmeni Murat Şeker'le buluştuk. İtiraflar; 'Çakallar'ın oluşumu, gişe rekoru, yeni projeler ve hayatlarına dair bilinmeyen pek çok şey anlattılar. (Röportaj: Batuhan DURMUŞ / batuhan.durmus@ntv.com.tr)
Haberler 05.12.2016 - 07:24
-
"BAŞKA MESLEK DALINA BULAŞMADIM"
*Oyunculuğa nasıl başladınız?
Murat Akkoyunlu: Net hatırlamıyorum başlama sürecini ama 17 yaş civarıydı ve başka hiçbir meslek dalına bulaşmadan çok şükür oyunculuk yapmaya devam ediyorum. Bursa Devlet Tiyatrosu'nda başladım oyunculuğa ve uzun süre Bursa'da kaldım. 1996 yılında İstanbul'a geldim. Çeşitli özel tiyatrolarda çalıştım ve çok uzun süre tiyatro yaptım. Sonra Umur Bugay ile çalışmaya başladım. İlk televizyon maceram Bizimkiler'in son 13 bölümünde başladı. Sonra da Umur abiyle yine sinema filmi maceramız oldu. O sıra Murat Şeker'le zaten arkadaştık, Murat hala okul zamanındaydı o sıralar, ilk filmini çekmeye karar verdi. Profesyonel filmini çektikten sonra mezuniyet filmini beraber çektik. 2006 yılında '2 Süper Film Birden' ile Murat'la (Şeker) ilk çalışmamızı yaptık. Ama 1999 yılından beri arkadaşız. O günden bugüne sanırım 8-9 filmimiz oldu beraber çalıştığımız.
-
-
"SİNİRLENDİRMESİNLER BENİ"
*Çakallarla Dans projesi nasıl oluştu?
Murat Şeker: Sinirden Çakallarla Dans'a yöneldim. İki tane romantik komedi çekmiştik; 'Aşk Tutulması' ve 'Aşk Geliyorum Demez', 'Aşk Tutulması' tuttu ama 'Aşk Geliyorum Demez' beğenildi ve gişede pek istenileni vermedi. Ben de "madem gençler böyle naif ve romantik şeylere itibar etmiyor, o zaman alın size Çakallarla Dans" dedim ve masaya senaryoyu koydum. Altı yıldır devam ediyoruz. Sinirlendirmesinler beni daha sert işlere yol açar. (Gülüyor)
-
"NBA ALL STAR KADROSU KURMUŞUZ"
Fimdeki dört kahramanımız nasıl toplandı?
M.Ş: Murat (Akkoyunlu) zaten o kadroda vardı, biz geri kalanları toparladık ama şu an anlıyorsun ki aslında biz NBA All Star kadrosu kurmuşuz. O dönem huyu, suyu, oyunculuk tarzı bize yakın olabilecek isimleri araştırdık. Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Timur Acar tamam ama mesela Didem Balçın tamamen milli piyango oldu. Onu da kız kardeşim bir reklam filminde gördü, "bu kız bizim gibi deli birine benziyor çağıralım gelsin" dedi. Diğer filmlerde geçtiğimiz günlerde rahmetli olan Erdal Tosun'u, geçen sene kaybettiğimiz Sümer Tilmaç'ı ve Cengiz Küçükayvaz gibi isimleri de defansa aldık. Hücum hattı bizim dört çakaldan oluştu. Defansta Türk sinema ve tiyatrosunun önemli isimleri. Ama kadroyu oluştururken tiyatrocu olması, oyun kabiliyeti, doğaçlama yeteneği olsun istedik. Asıl komediyi sadece stand up'çı komedyenlerin değil oyuncularında yapabileceğini göstermek amaçlı bu projeye giriştik. Ve başarıya ulaştık. -
-
"SİNAN ÇETİN ŞAHAN'I İSTEMEDİ"
*Bu dörtlüden biri olmayacaktı veya şu isim yerine başka isim olacaktı diyebileceğiniz bir durum oldu mu?
M.Ş: Hayır olmadı. İsimler belliydi, senaryo kuvvetli olunca kime göndersek "tamam" dedi.
*Sonradan çıkıp bazı oyuncular "bu projede ben olacaktım ama direkten döndüm" diyor...
-M.Ş: O durumu Sinan Çetin'in yapımcılığında Plajda filmini çekerken Şahan Gökbakar ile yaşadık. Sarp Apak ile Şahan oynayacaktı sonra Sinan Çetin, "bu çocuk kim" dedi. "Hoca bu çocuk kim dediğin adam patlayacak" dedik sonra Gürgen Öz ile anlaştı. Şahan sonra Recep İvedik'i yaptı ve herkesin hayatı değişti. Büyük vizyon oldu. Sinan Çetin "sen benden iyi mi bileceksin" dedi o zamanlar. Ben de "tamam abi patron sensin" dedim. Sonra aradı beni "neden gırtlağıma yapışmadın" dedi. -
"TÜRKİYE BUNA HAZIR DEĞİL"
Filme yansıyan güzel bir enerji var sette durumlar nasıldı?
M.A: Üç katı daha manyak bir enerji var. Biz sosyal hayatta da birbirimizle görüşen tipleriz. Arkadaşız, hem ailecek görüşüyoruz hem hepimiz aynı takımı tutuyoruz, Fenerbahçeliyiz. Statta beraberiz. O beraberliğimiz hiç bitmiyor. Film süresince ise 1-1,5 ay çok yoğun şekilde bir arada yaşıyoruz. Bunun sonucunda değişik bir enerji çıkıyor ortaya.
M.Ş: Çekimler üç ay sürse... Türkiye buna hazır değil bence. Çünkü belli bir yerden sonra hepimiz sapıtıyoruz. Aşırı sevgiden iş sahne çekimlerinde falan tuzağa düşürmeye dönüyor. Hadi Şevket'e kumpas kuralım mesela, replik sırasını atlamacalı. Timur'a bir tuzak hazırlayalım gibi. Yani hemen orada bir Çakallık ortamı oluşuyor. Şakalar, sempatiklikler... -
-
"BU FİLME İŞ GİBİ BAKMIYORUZ"
M.A: Biz dört karakter, Murat Şeker ve Didem Balçın de dahil iş gibi bakmıyoruz bu filme. Başka bir proje bizim için, başka bir gönül bağımız var. Biz bu işe başlarken dördüncüsünü çekeceğimizi tabii ki düşünmüyorduk. Bu bağ tamamen seyirciyle de oluştu. Ben 'Del Piyero' karakterini oynamayı çok seviyorum. Bunun devamlılığını sağlayan seyirci oldu. Buradan onlara çok teşekkür ediyoruz. -
"HALA ÖN YARGILI OLANLAR VARSA, GELMESİNLER!"
*Filme ön yargılı olup hiç gitmeyen insanlar var. Onlar filmi neden izlesin, neden gelsin?
M.Ş: Altı yıldır dördüncü film yapıldı. Hala ön yargısı kırılmadıysa kırılmasın, gelmesin istemiyorum. Altı yıldır niye milyonlarca insan bu filmi seyrediyor, reytinglerde birinci oluyor diye hala merak etmiyorsa o zaten kendi yaşadığı topluma yabancılaşmayı bilerek, isteyerek yapan kişidir. Aynı şekilde bu atıyorum Recep İvedik içinde geçerli. Genel olarak komedi filmlerini ve halkı küçümseyen elitist bakış açışına ben gıcık oluyorum. Sinema yazarlarının içinde de böyle insanlar var.
-
-
"GECE GÖRÜŞMEK TEHLİKELİ OLUYOR"
*Filmdeki dörtlümüz set dışında neler yapıyor?
M.A: Yakın arkadaşız. Birbirimizin evlerine gidiyoruz. Ailecek görüşüyoruz, eşlerimiz görüşüyor. Birbirimizin çocuğu olduğunda, doğum günü olduğunda gidiyoruz. Onun dışında sürekli görüşen tipleriz. Bizim dışımızda eşlerimizde görüşüyor. Ayrıca şu an Şevket bir tiyatro açma arifesinde, 2017'de açılışını yapacak umarım ki. Bu duruma herkes elinden gelen desteği gösteriyor ve göstereceğiz de.
M.Ş: Genelde gece geç saatlerde görüşmemeye özen gösteriyoruz. (Gülüyor) Tehlikeli oluyor. -
"MİLLETİN CEBİNDEKİ PARAYI ALALIM DİYE FİLM YAPMIYORUZ"
*İlk filmden başlayıp artarak giden bir başarı durumu var. Bunu nasıl yorumlarsınız?
M.Ş: İşimizi severek yapan bir ekibiz. O da bir şekilde yansıyor. Film yapalım milletin cebindeki parayı alalım diye film yapmıyoruz, severek ve isteyerek yapıyoruz. Bu hissediliyor, insanlar filmleri sezgileriyle izler. Teknik izleme yapanlar ise meslektaşlar ve bir grup insanlar. Ertem Eğilmez, 70'lerde film yapmaya başladığında, Atilla Dorsay onu Amerikan sineması dinamiklerini Türk sinemasına sızdıran bir ajan olarak suçluyor. Niye mutlu son var? Biz insanlar gülsün, gülümsesin, kendini iyi hissetsin diye. Bir tek bu gülmeye gıcıklık günümüzde Türkiye'de bir grup entelektüel çevrede var. Bir de Orta Çağ'da Engizisyon Mahkemesi'nde var. Mesela 'Gül'ün Adı' kitabının konusu budur. Gülmek yasaklanmış, mizah kitapları yasaklı. Korkmamak lazım gülmek ve gülümsetmek iyi bir şey. İnsanları mutlu edince insanlarda sizi mutlu ederek filminize gidiyor.
-
-
"DÖRT KARAKTER SOKAKTA DA VAR"
M.A: Sosyolojik olarak bu dört karakter sokakta da var. Seyirci kendinden parçalar buluyor ve her seferinde o maceraya destek açısından sinema salonlarına gidiyor. Önce sinemada birinci filmde gişemiz çok parlak değildi. Sosyal medyada ve televizyon gösteriminden sonra bir anda o kitle genişledi. Ve o kitle; çok şükür sinemada bizi destekleyip, hadi arkadaşlar devamını yapın diye bir cesaret getirdi.
-
"PARAYI BULDUKTAN SONRA DEĞİŞMEYEN KAÇ KİŞİ VAR?"
M.Ş: Seyirci yapın ya da yapmayın diyor. Sosyolojik alt metinler önemli. Birinci seyrettiğinde anlaşılmasa da ikincide, üçüncüde ve dördüncü filmde şöyle oluyor; bir dakika burada bir şey anlatılmaya çalışılıyor. Gülüp eğleniyorsun ama diğer komedi filmlerinden biraz bizi ayıran çizgimiz; biraz muhaliflik, biraz taşlama, hiciv var. Seyircinin hoşuna gidiyor onun diyemediği şeyi biz orada diyoruz. O yüzden artarak devam ediyor. Dördüncü filmde ilk üç filmdeki komedi anlayışımızı değiştirdik. Seyircilerin bir kısmı ilk başta olumsuz tepki veriyor, böyle yorumlarda var. Ama biz bir şey anlatmak istedik, üç filmdir bu adamlar para peşinde koşuyorlardı, dördüncü filmde parayı buluyorlar ama içlerinden çok sempatik ve sevimli şeyler çıkmıyor. Parayı bulduktan sonra değişmeyen kaç kişi var?
-
-
"BİR İNSANI TANIMAK İÇİN CEBİNE 50 BİN LİRALIK KREDİ KARTI KOYUN"
M.A: Parayı bulduktan sonra harcamakta bir kültür aslında, o parayı nasıl harcadığında çok önemli sadece nasıl kazandığın değil. Parayı kazandın ama nasıl harcıyorsun? Bizim karakterlerin iç yapısında onları görüyoruz.
M.Ş: Bir tek garibim Del Piyero İngilizce öğrenmeye çalışıyor; kurslara gidiyor, kişisel gelişime takılıyor. Diğerlerinin içindeki canavar ortaya çıkıyor. Ama ben buna inanıyorum bir insanı tanımak için cebine 50 bin dolar veya bir ay harcayabileceği 50 bin liralık kredi kartı koyalım ve ay sonunda ekstreye bakalım. Fakirken demokrasi var; herkes iyi herkes güzel, problem parayı bulunca ne oluyor? Çakallarla Dans bunun filmi.
-
"HEDEFİMİZ ÜÇÜNCÜ FİLMİN ÜZERİNE ÇIKMAK"
Dördüncü film sizin kafanızdaki seyirci rakamını karşıladı mı? (İlk üç gün)
M.Ş: Tam istediğimiz gibi oldu.
*Rakam beklentiniz nedir?
M.Ş: Türk milleti beklentilerimizin hayal kırıklığı olabileceğini öğretti. Akışına bırakıyoruz. Ama bir önceki film 380 bin yapmıştı (ilk üç gün) onun üzerine çıkmayı hedefliyorduk; 415 bin yaptık. Aynı oranda toplamında üçüncü filmin üzerine çıkmayı hedefliyoruz ama bir kişi bile olsa o benim için üstüne çıkmaktır. -
-
"EKİPLE YENİ MACERAYA BAŞLAMAK İSTİYORUZ"
*Filmin başarı 5.filme 'göz kırpar' mı?
M.Ş: Ona seyirci karar verecek. Dediğimiz rakamlar tatmin edici olursa olabilir. Ama şu da var Murat Akkoyunlu da bundan yana, biz Çakallarla Dans'ı tadında bırakalım artık, bu ekiple yeni bir maceraya başlayalım. Ama bu yeni bir savaş yeni bir cephe gerektiriyor. Bir sonraki adımdaki moral motivasyonumuzla ilgili. Zaten dördüncü filmde anlatım tarzımızı değiştirerek aslında bizi iyi takip eden seyircilere bir ip ucu veriyoruz. Yani bu film 'Çakallarla Dans 4' değil 'Define Peşinde' olabilirdi. Bunu yapmaya çalıştık yani anlatım tarzımızı değiştirdik. Daha önceki filmlerde karakterlerimizin farklı farklı hikayeleri vardı, sonra bir araya geliyorlardı. Bu filmde karakterlerin hepsi ortak bir akışta macera yaşıyor. Biraz biz bu filmi denedik. Ama tutmuş bir projenin devam filmi olduğu için şans oldu.
-
"MİLYONLARCA İNSANI GÜLDÜRMEK ZOR"
*Komedi yazmakta oynamakta diğer türlere göre biraz daha zor. gibi bir durum var. Katılır mısınız?
M.Ş: Komedi yazmak kolay değil. Cem, Ata ve Şahan gibi; hem Türk sinemasının lokomotifleri hem stand up geleneğinden gelen adamlar için onlara yeteneklerinin gösterebilecekleri mizansenler yaratılıyor. Cem mesela kendisi de prodüktörlük yaptığı için bunu başka bir prodüksiyon ile desteklemeye çalışıyor. Bizdeki fark, durum komedisi yapıyoruz. Olayların gelişimine, bir akış mizanseni yaratman ve bunun karakterlerdeki tepkilerini ölçmen gerekiyor. Kolay olmuyor, komediyi yazmak. Milyonlarca insanı güldürmek zor. Herkesin huyu suyu farklı. Çakal kelimesini duyan beyefendi, hanımefendi filme gitmiyor. "Biz Amerikalı gibi nasıl dizi yapacağız" diyorlar. Ama Muhteşem Yüzyıl bir Amerikan dizisinden daha çok ülkede gösteriliyor. Zaten yapıyoruz. -
-
"DRAM OYNAMAK İSTİYORUM"
M.A: Oyuncu olarak iyi komedi senaryosuna ülkemizde çok rastlanmıyor. Bunlar zaten kişisel yaptırımlar oluyor hep. Özel adamlar kendilerine iş yapıyorlar ve kendileri yazıyorlar. Ben Murat Akkoyunlu olarak oyunculuk yapıyorum. Daha çok komedi oyunculuğu yapıyorum. Çünkü öyle bir şablon oluşturmuş durumda piyasa, daha çok öyle işler geliyor. Ama dram da yapmak istiyorum. Komedi oyunculuğunda senaryo ve hikaye çok önemli. Onun üstüne komedi kumaşın iyiyse, sağlamsa üzerine ekleyerek daha güzel şeyler çıkarmaya çalışıyorsun.
-
"TELEVİZYONDA KOMEDİ İŞİ KALMADI"
M.A: Amerikan gibi diziler bence çok rahat yapıyoruz. Hatta üç katını yapıyoruz. 120-140-160 dakika diziler oluyor ve bunu beş günde çekip yetiştirmek zorundayız. Normalde 20 dakikalık en fazla 40 dakikalık diziler var ve adamlar bunu rahat rahat yapıyor. Biz zaten bunun üstü bir şey yapıyoruz, yayın periyodu değişse çok daha kaliteli işler olabilir. Zaten televizyonda komedi işi kalmadı. Çok az var. Sinemaya kaçtı maalesef.
M.Ş: Ama orada RTÜK var; onu deme bunu yeme şunu içme gbi. Mizah biraz tırtıklı bir şey acıtacak, pislikte olacak. Komedi yapmaya devam edeceğiz. Ağlama, sızlama işleri bana gelmez.
-
-
"SAF VE SABIRLI BİR ADAM DEĞİLİM"
*Filmdeki 'Del Piyero Hikmet' ile gerçek hayattaki karakteriniz arasında farklar veya benzerlikler neler?
M.A: Çok fark var. Ben o kadar naif bir adam değilim. Del Piyero Hikmet çok sabırlı bir adam. Murat o kadar saf ve sabırlı bir adam değil. Oynamayı çok seviyorum o karakteri. Ortak noktamız çok yok aslında.
-
"YENİ KARAKTER ENTERASAN VE ABARTILI"
*Fox TV ekranlarında yeni bir diziniz başlıyor. Yeni rolünüz ve karakteriz nasıl olacak?
M.A: Cuma isimli bir karakteri oynuyorum. Enterasan ve abartılı bir tip oldu, Del Piyero Hikmet'in tamamen dışında absürt bir tip. Hafif karikatürize bir altı çizilme durumu var. Ortak bir karar verdik. Çünkü bu projede zaten bir sinema filminin diziye adaptasyon durumu var. Hem yapımcı hem yönetmen zaten arkadaşımdı, benim olmamı istediler. Aslında bu sezon menajerim Ahmet Koraltürk'le dizi yapmamaya, dinlenmeye karar vermiştik. Fakat böyle bir baskı gelince yapalım dedik. Ama şu an çok keyifli ve enterasan bir tip çıktı. Reaksiyonunu merak ediyorum. Henüz yayına girmedik, bir an önce yayına girsinki karakterin geri dönüşünü alayım. Sonra onunla ilgili nasıl bir şekillendirme yapacağımı göreceğim.
-
-
"SEYİRCİ DEL PİYERO NE YAPACAK DİYE BEKLİYOR"
M.Ş: Murat Akkoyunlu bence özel bir oyuncu Türkiye'de de rakibi yok. Ama mütevazi bir adam olduğu için böyle star star değil. Kendine has bir kitlesi var. Seyirci filmde en çok Del Piyero ne yapacak diye bekliyor. En ufak bir hareketinde bile gülebiliyor. Şevket Çoruh'ta "bizim takımın Messi'si Murat Akkoyunlu" demişti. O yüzden bende yeni dizisindeki Cuma karakterini merak ediyorum.
-
"HABABAM SERİSİNİN HASTASIYIM"
*Neler izler neler okursunuz? Örnek aldığınız isimler kimler?
M.A: Kitap okuma kısmında çeşitliliğim yok. Mesleki kitaplara yöneliyorum. Roman tarzında Ahmet Ümit'i çok severim. Onun kitaplarını kaçırmamaya çalışırım. Kütüphanemin yelpazezsi geniştir yani. Şiir kitaplarımda vardır. Türk sinemasında ise Hababam serisinin hastasıyım. Defalarca herkes gibi seyrederim. Örnek aldığım isim eskiden vardı artık yok.
-
-
"YÖNETMEN OLARAK SPIELBERG'İ ÖRNEK ALIYORUM"
M.Ş: Örnek alma şeklim parça parça; Spielberg'in iş görme biçimini, Memduh Ün gibi yani biraz ondan biraz içerden. Ben aranjmanı kendim yapmayı tercih ediyorum. Şu an yaşayan yönetmenler içinde takip ettiğim yönetmenlerden biri Spielberg'dir. Yerliler, eskilerden hepsi benim hocam oldu. Lütfü Akat, Metin Erksan, Memduh Ün, Halit Refiğ gibi isimler. Dolayısıyla orada arkam sağlam. Film favorim Orson Welles'in Yurttaş Kane filmidir. Yerli olarak ise Metin Erksan'ın Suçlular Aramızda filmidir. Ertem Eğilmez'in filmleri de bunlara dahil. (Gülen Gözler, Süt Kardeşler, Hababam Sınıfı) Kitap olarak şiirde Nazım Hikmet, hikayede Sabahattin Ali'dir. Okumayanlar için Kuyucaklı Yusuf örneğini verelim. Harika bir romandır. Dostoyevski'yi okumadan da kitap okudum denmemeli; Yeraltından Notlar herkesin okuması gereken bir kitap.
-
"HAYATINI OYNAMAK İSTEDİĞİM BAZI İSİMLER VAR"
*Kariyerinizde çalışmak istediğiniz biri var mı?
M.A: Hiç öyle düşünmedim ama fiziksel olarak oynayamayacağım insanlar var. Hayatını acayip araştırdığım, merak ettiğim yazarlar, ressamlar var onların hayatını oynamak isterim. Ama bazılarını fiziksel olarak oynayamıyorum. Oyuncu dediğin şey aslında hayal ediyor, hayal ettiğin şeyin karşılığı hem iş anlamında hem senaryo anlamında çoğu kez gelmiyor. Ya kendin yapmak zorundasın, maliyeti çok yüksek bir iş olduğu için her oyuncunun ekonomik olarak o kafasındaki filmi çekme durumu zayıf.
-
-
"SERENAY SETE GELDİĞİNDE 16 YAŞINDAYDI"
M.Ş: Yeni keşiflerimiz var ama isim vermek istemem. Yeni nesilden birkaç tane gözüme kestirdiğim isim var. Ama şu an baktığımda Fahriye Evcen'den tut Bergüzar Korel, Tolgahan Sayışman, Şevket Çoruh, Murat Akkoyunlu gibi birçok isimle bir şekilde çalıştık. Serenay Sarıkaya ilk Plajda filmimizde hayatımıza dahil oldu. Bizim sete yardımcı oyuncu olarak geldi. Biz baktık eli yüzü düzgün akıllı bir kız, senaryoyu değiştirdik Sarp Apak'ın sevgilisi haline getirdik. Ona rol çıkmış oldu. Sonra Sinan Çetin gördü bu kız ne kadar yetenekli diyerek Limon Çiçeği isimli bir dizi yaptı. 16 yaşındaydı Serenay Plajda'nın setine geldiğinde. -
"KÜFÜR ANTİDEPRESANDIR"
*Küfürsüz güldürme diye bir söylem var. İki üç sahne hariç bu filmde bence başardınız. Onlarda olmasa olurmuş gibi...
M.Ş: Einstein'in bir lafı var "Taş atmak yerine küfür etmeyi aklına getiren ilk insan medeniyeti başlatan kişidir." Taş attığında zaten savaşa devam ediyorsun ama küfür sadece ağızdan çıkan bir şey. Özellikle bizim toplumumuzda küfür etmesek kafayı yeriz. Dolayısıyla küfre karşı değilim. Durduk yere edilmesini zaten daha önceki filmlerde yapmadık. Çakallarla Dans'a +15 veriyorlardı, +7 zaten alamayız bari +13 alalım dedik ve aldık. Temel fikrim küfrün bir antidepresan olduğudur. Sokağın sesi olan bir filmde küfrü hiç kullanmamakta yapay oluyor.
-
-
"TEZGAHTARLIK YAPTIM"
*Murat Şeker'in işletmecilikten, senaristliğe ve yönetmenliğe geçiş süreci nasıl oldu?
M.Ş: Ortaokuldan beri yönetmen olmak istiyordum. Hatta bütün lise hayatım arkadaşlarımın bunu söyleyince dalga geçmesiyle geçti. Sonra İktisat Fakültesi'nde okurken 21 yaşında kısa film senaryoları yazmaya başladım. Ama benim sinemaya başladığım dönem Türk sinemasının yerlerde süründüğü, henüz yeni yeni dizilerin başladığı ve bu işle karnını doyuramayacağın bir döneme denk geliyor, 90'ların başlarıydı. "Bizim aç kalmamamız için başka şeyler yapmamız gerekiyor" dedim. Bir yandan işletmecilik bir yandan müzik yazarlığı, DJ'lik, radyo programcılığı yaptım. Film işleri 2006'dan sonra yükselmeye başlayınca işletmeciliği teke indirdik; şu an sadece Limonlu Bahçe var. Orada da ortaklarım var. Ben zaten fazla ilgilenemiyorum. Ondan öncesinde ise Magma, Milk, Mono gibi mekanlar vardı. Buralara gelene kadar araç telefonu , çağrı cihazı pazarlamacılığı ve tezgahtarlık yaptım.
-
"ADIMI KULLANARAK DOLANDIRICILIK YAPILDIĞI DOĞRU"
*Murat Şeker adını kullanarak dolandırıcılık yapıldığı gündeme gelmişti. Bir de sizden dinleyelim...
M.Ş: 1-1,5 yıl önce arkadaşımın arkadaşı bir bayana denk geliyor, onun telefonu çalınmış. Nişantaşı'nda bağıra bağıra konuşuyormuş ben Murat Şeker'im falan diye o sırada kadına demiş "ben yönetmen Murat Şeker şarjım bitti telefonunuzu alabilir miyim." Kadın verince telefonu almış gitmiş. Bir de oturup sizden çok iyi elektrik aldım ben Murat Şeker diyormuş, herhalde para alacak. Sizin aracılığınızla söyleyeyim biz filmde oynayanlara para veriyoruz üzerine para almıyoruz. İlk bunu yazan İpek Durkal'dı çünkü onun arkadaşının başına geldi. Ben yazacağım bunu deyince, yaz dedim. En azından gündeme gelir ki geri vites atar.
-
-
"83 YAŞINA KADAR BU İŞİ YAPMAK İSTİYORUM"
*Hayalleriniz ve hedefleriniz nedir?
M.A: Allah uzun ömür verir, sağlıklı ve sıhhatli devam ederse her şey önümüzdeki 40 yıl daha bu işi yapmayı planlıyorum. Şu an 43 yaşındayım bu da demektir ki 83 yaşına kadar bu işi yapmak hedefim.
M.Ş: İstanbul'u bir an önce terk edip uygun bir yerde daha sakin bir hayat yaşamak. İstanbul'a sadece toplantı falan yapmaya gelirim. Bundan sonra Çakallar Dans kesinlikle İstanbul'da olmayacak. Doğma büyüme İstanbul'lu bir adam olarak şu anki haline çok üzülüyorum her taraf beton yığını oldu, biz maymun gibi ağaç tepesinde büyümüş bir nesiliz. En çok dayağı komşunun bahçesine dalıp meyvesini yürütürken yemiş bir nesil olarak çok üzgünüm. Ağaçtan meyve yiyebileceğim bir yerleşim yerine gideceğim filmlerimizi de o civarlarda yaparız.
-
"SÜRPRİZ ZİYARETLER YAPACAĞIZ"
*Filmin galaları devam ediyor mu?
M.Ş: Antalya ve Gaziantep'te olacağız. Ama tarihleri belli değil.
M.A: Gala tarihleri sosyal medyadan açıklanır.
M.Ş: Bir de İstanbul'da sürpriz sinema ziyaretleri yapacağız, seyirciyle izlemek bambaşka oluyor.*Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
M.Ş: Deliormanlı filmi Azerbeycan'da Aile ve Kadın Bakanlığı'nın film festivali yarışmasında 'En İyi Film' seçildi. Dün ödül aldık.
M.A: Erdal Tosun'un Allah sevenlerine sabır versin, başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Çalışma şansımız olmuştu hem de sosyal hayatta da görüştüğümüz bir abimizdi. -