Fi-Çi-Pi'nin yazarından diziyle ilgili ipuçları
Öykü Özdoğan’ın hazırlayıp sunduğu “20 DAKİKA”, Fi-Çi-Pi üçlemesinin yazarı Azra Kohen’i ağırladı. Diziyle ilgili ipuçları veren Kohen şunları söyledi: Dizinin ismi “Fi Çi Pi serisi” olarak internette dolanıyor ama alternatif bir isim var. Berrak Tüzünataç ve Seranay Sarıkaya kitabı inanılmaz sahiplendi. Kızlar kızım gibi, doğurabilirdim onları, öyle düşünüyorum. Ozan Güven ve Mehmet Günsür ise çok özel insanlar...
Haberler ntv.com.tr 26.12.2016 - 15:49 Son Güncelleme : 26.12.2016 - 15:52
-
Azra Kohen, NTV Radyo dinleyicilerine dijital dizi olacak kitaplarından, yaşam biçiminden ve eşinden bahsetti. İşte 20 DAKİKA'DA Öykü Özdoğan'ın konuğu olan Kohen'in açıklamaları:
Aslında ilk başta yazdığım kitap, en son kitap olan Pi idi. Hayatımda ilk yazdığım sahne Pi’nin en son sahnesiydi. Pi, içinde ağır bilgilerin olduğu ama anlatmak için bir hikayeye oturtmak zorunda hissettiğim bir kitaptı. Sonrasında Pi’yi anlatmak için Çi doğdu. Çi’yi anlatabilmek için Fi doğdu, hikayeyi giriş gelişme sonuç şeklinde yaymak zorunda kaldım. Bazen soruyorlar neden böyle yaptınız diye, belki usta bir yazar olmadığım içindir, ya da hayat öyle istedi de diyebilirim aynı zamanda. Fi-Çi-Pi ye bakıldığında, Fi’de okuduğunuz hikayenin Çi’de bambaşka bir hikayeye evrildiğini, Çi de ise asıl ağacın köklendiğini görüyoruz. Bir tomurcuk çatlıyor içinden bir ağaç çıkıyor ve ağacın ne kadar büyük olduğunu farkettirmeye çalışıyorum ben aslında.
-
-
Üçleme yapacağım diye gittiğim yayınevleri bana “saçmalamayın, 3 kitap olacak asıl kitap en sonuncusu olacak, kimse okumaz” demişlerdi. Yapamazsın, yapmamalısın diyen çok kişi oldu, ben ne olursa olsun içimden geleni yapmaya karar vermiş biriyim, o yüzden buradan yüreklerinde hissettikleri şeyi yapmak isteyen fakat etrafındaki insanlar tarafından yapma denen kişilere sesleniyor, lütfen kendinizi dinleyin çünkü hayat sizin onu yapmanızı bekliyor olabilir.
-
"BENİ KONUŞACAKLAR DİYE DÜŞÜNÜYORUM"
Biraz kodlama ile yazan biriyim. Sadece duygu labirentleri değil, bir de benim küçük küçük ektiğim tohumlar vardı seride, Aeden de o tohumlardan. Her 3 kelimede bir gibi, bundan 50 yıl sonra, kitabın konusu kimseyi ilgilendirmese bile, ya bu kadın bunu nasıl yapmış diye konuşacaklar diye düşünüyorum. Aeden de Numi ve Sonje nin hikayesini okuyoruz. İki tuhaf isim, kız mı erkek mi belli değil. Numi kız, Sonje erkek. Niye bu isimler böyle, çünkü cinsiyetsiz ve dünyaya ait olmayan bir gezegenden geldikleri anlaşılsın istedim. Numi ve Sonje organizamanın mükemmelliğine adanmış gezegenlerinden çıkıp, dünyaya gelmek zorunda kalıyorlar ve onların gezegenlerinden dünyayı görüyoruz. -
-
Çok bilinmesin, her birimiz açısından çok önemli olduğunu düşündüğüm, bilimsel köşelerde yayınlanmış bilgileri topladım Aeden'de. Bu bilgileri hep birlikte okuduğumuzda, düşünce zincirlerini oluşturmak için bilgiye ihtiyacımız var, rakamsız toplama çıkarma yapmaya benzer. Tesadüfsel durumların aslında evrenin, Yaradan'ın matematiği olduğunu göstermeye çalşıyorum kitapta.
-
"9 KİTABIMLA VARMAK İSTEDİĞİM BİR YER VAR"
Fi-Çi-Pi ile şunu söylemiştim, 9 kitap yazacağım, İlki Fi-Çi-Pi, bunları tek kitap sayıyorum ben. İkinci kitap Aeden. Dokuz kitapta varmak istediğim bir yer var. Her kitapta bir şey anlatıyorum. Ama bilgi o kadar yoğun ki... Çok sevdiğim bir söz vardır; ''İlim tekti ama cahiller onu çoğalttılar.'' Hz. Ali'nin bir sözü bu aslında. O kadar yoğun bilgi var ki, aynı şeyden bahsediyoruz ama ayrı dillerde. Dokuz kitapta bunu anlatmak istiyorum, 9. kitap ' Çocuk'. Benim için en özel kitap, onu yazmaya hazırlanmam lazım.
-
-
"Fİ-Çİ-Pİ KAPI İSE AEDEN O KAPININ ANAHTARI"
Şimdi 'Dinle Beni' diye ülkemizden bir kitap yazıyorum. Arada romantik komedi de yazacağım, çünkü bilgiyi anlatmanın pek çok yolu var. Aeden buradaki anahtar kitap, Fi-Çi-Pi kapı ise Aeden o kapının anahtarı. Asıl ondan sonra konuşacağım. Aeden'e bilim kurgu diyorlar ama değil fantastik gerçeklik...
-
Her sene 1 kitap yazmayı planlamıştım. 2024 yılına kadar bu kitapların çıkmasını istiyordum. 2023 yılında Türkiye'nin üzerinde astrolojik olarak enteresan bir olay var, ondan 8 ay sonra enteresan başka bir olay daha var. Evrenle, makroyla mikronun bağlantılı olduğunu bana bilim anlattı. Zaten dini olarak da kendi kitabınızı inceleyip okuduysanız, kitaplar da bunu söylüyor. Aslında toplandığınız atomlarınız kadar çok, o atomların bir araya geldiği evren kadar da teksiniz. Bunu bilim ve din her anlamda söylüyor. Biraz içinde delilik varmış gibi geliyor değil mi?
-
-
AZRA KOHEN: “Kanserin çaresiz bir hastalık olduğunu düşünüyoruz, ama öyle değil.”
Aeden, Kur'an'ı Kerim'de adı geçen bir yer; cennet anlamına geliyor. Aeden’de 18 tür yaşıyor, 18 türden biri de insan türü. Aeden öyle bir gezegen ki, üzerinde yaşayan organizmaların kendi potansiyellerini doldurabilmesi için dizayn edilmiş, koruyan, geliştiren bir gezegen. Aeden bir ustanın yönetiminde. Bu gezegenden çıkan Sonje ve Numi dünyaya geliyorlar ve hem evrim, hem devrim hem tekamül açısından dünyayı etkileyerek, insansı yaratıklara bakıyorlar. İnsansı diyorum çünkü Sonje ve Numi de insan, ama onların gözünde aradaki fark inanılmaz bir fark. Aeden tekamül kitabı değil, bilimsel bir kitap. Örnek vermek gerekirse; nagalase diye bir enzim vardır, 2011 yılından beri ABD’de birçok doktor öldürüldü, kanser ve otizmle ilgili çalışma yapan doktorlardı bunlar. Neden öldürüldüğü bile speküle oldu tüm dünyada. Oradan bile giriyorum. -
Kanserli hücrelerin, Hepatat C, Hepatit B ve AIDS virüslerinin ürettiği bir virüs bu. Normalde kesinlikle vücutta var olan bir enzim değil. Bir virüs, viral enfeksiyonların, kanserli hücrelerin kendi kendilerine ürettiği bir enzim. Bizim vücudumuza bir de cennet enzimi dediğim bir enzim var, bu enzim bağışıklık sisteminizin hammadesi. Vücudunuz ne kadar çok bu enzimden üretirse, sizin bağışıklık sisteminizdeki küçük askerler, o kadar güçlü oluyor ve vücudunuz o kadar güçlü oluyor. Dışarda bir virüs girse bile hemen vücuttan atıyorlar. Nagalase enzimi vücuda girdiği andan itibaren vücudun bu enzimin üretmesini baskılamaya başlıyor. Bunun nee-rden girdiğini bilimsel olarak deliller ile anlatıyorum. Meme kanserinin üzerine bu enzimi damlatmalarını gösteren bir video var, onu seyretmenizi çok isterim. Bugün kanserin çaresiz bir hastalık olduğunu düşünüyoruz, aslında bunun böyle olmadığını kitapta anlatıyorum ben, çünkü böyle değil; sadece çok ciddi bir piyasası olan hastalık. O gidecekse kanser değil, ‘monser’ gelecek, onu bulacaklar çünkü. Her annenin, gezegenimizdeki her kadının bu bilgileri bilmesi gerektiğini düşünüyorum, çünkü ben toplumun anneler tarafından şekillendirildiğine inananlardanım. Bir toplumda kadınlar kendi varoluş şekilleri ile kendilerini ne kadar biliyorlarsa, o toplum o kadar kalkınıyor ve gelişiyor. Kadınlar erkeklerin gözünden bir obje, dekoltelerden ibaret hale indirgeniyorsa, o toplum da o kadar parazitik bir hale geliyor.
-
-
AZRA KOHEN: “Modadan konuşma, git kıyafet al, giy. Futboldan konuşma, git oyna ya da seyret, gel.”
Bazı yazarlar “çocukluğumdan beri yazar olmak istiyordum” derler. Bende hiç öyle bir şey yoktu. Yazarın y’si ile ilgili bir düşüncem yoktu.
Herkesin bir yöntemi var. İhtiyaçlarımızı gidermek üzerine yöntemler geliştirdiğimiz için uygarlıkları kuruyoruz fakat insan organizması o kadar değişik bir organizma ki, bazen kendi ihtiyaçlarını alışkanlığa dönüştürdüğü zaman, kendi ihtiyaçlarının tutsağı haline gelebiliyor. Bende kendimle ilgili buna çok dikkat ediyorum. İhtiyaçlarımın tutsağı haline gelmeyeyim istiyorum. Benim sohbet etme ihtiyacım da var. Karşımdaki insan bana bir şey anlatsın istiyorum. Onun bana anlattığı şeyi, daha sonra düşünebileyim istiyorum. Dikkat ettiyseniz, toplumumuzda artık bir şeyi konuşamaz hale geldik. Hatta bütün dünya ile ilgili bir şey bu. Mesela kadınlar modadan bahsediyor, erkeklerden futboldan konuşuyor. Paylaştığımız konular, o kadar kısır konular ki, aslında konuşmaya gerek yok. Modadan konuşma, git kıyafet al, giy. Futboldan konuşma, git oyna ya da seyret, gel. -
"BİLGİ ALIŞVERİŞİ YAPABİLECEĞİM BİR KİTLE YOK"
Konunun bitmesi gereken yerde, konuyu bitirmiyoruz ve bitirmiyoruz çünkü başka konuşmamız gereken konuları toplayamıyoruz. Sohbet demek bilgi alışverişi demek olmalı. Ben baktım ki, benim yaygın bir şekilde bilgi alışverişi yapabileceğim bir kitle yok. Sürekli aynı sekiz, dokuz insanla bir araya geliyorum. Bir süre sonra da bu tamamen bilimsel oluyor. Başka birine de bir şey anlatmak istediğim zaman da, bendeki bilgi birikimi öyle bir seviyeye çıkmış oluyor ki, anlattığım şey karşımdaki insana ütopik geliyor. Sanki karşısına uzaylı geldi ve ona bir şey anlatıyormuş gibi oluyor. Bilgi dediğiniz katman, katmandır. Üst üste yığmanız gerekir.
-
-
"BEN 10’A GELMİŞİM, ARKADAŞ HALA 4’TE"
Düşünün ki, ikişer ikişer sayıyorsunuz ve ben 10’a gelmişim ama arkadaş hala 4’te. O zaman anlaşamıyoruz. En azından kendi konularımdan bahsedebileceğim bir hikaye yazayım ve insanlar o hikayeyi okurken, o bilgileri de öğrenmek zorunda kalsınlar ve kendi aralarında tartışsınlar. Bu bir toplum haline gelelim diye sarf ettiğim bir çaba. Büyük büyük anlatıyormuşum gibi de anlaşılmasın, bu gerçekten bir ihtiyaçtı. Bir takım yemeklere gidip, yemeklerden koşarak eşime “ne olur eve gidelim” dediğimi hatırlıyorum çünkü bir gezegende yaşıyorsunuz ve ait olduğunuz hiçbir ortam yok. Bir sürü ortama giriyorsunuz, birbirinden tatlı ve zeki insanların olduğu ortamlara, ama sizin konularınız konuşulmuyor. O yüzden ben kendi konularımın topluma girmesini istiyorum. Tamamen bencil bir korsanlık eğilimi bu kitaplar...
-
"HAYATINDA BİR KERE BİLE SARHOŞ OLMAMIŞ BİRİYİM"
Biz boş zamanlarımızı da gelişkin şekilde değerlendiriyoruz. Ben mesela içki içmeyi sevmiyorum, hayatında bir kere bile sarhoş olmamış biriyim ben çünkü beynimi seviyorum ve zaten müzik çalsın, en çok ben eğlenirim. Herhangi bir stimülatöre de gerek yok çünkü ben hayatı dolu dolu yaşamaya inanıyorum. Dolu dolu yaşamakla ilgili yöntemler geliştirdiğiniz zaman, kendi hayatınıza kesik atacağınız yöntemlere gerek kalmıyor.
-
-
"EŞİMLE BİRBİRİMİZDEN İNANILMAZ FARKLI İNSANLARIZ"
Biz eşimle birbirimizden inanılmaz farklı insanlarız. Tamamen farklıyız. O bilgisayar mühendisi. Biz onunla ilk tanıştığımızda, ilk defa onun evine gittiğimde, evinde kapıyı açtığınızda, kapının önünde bir tane el vardı. O el, içeriye girdiğinizde ve “merhaba” dediğinizde, el sallıyordu ya da “küfür etme” dediğinizde, size terbiyesiz bir işaret yapıyordu. Hobisi, bir eli programlamak olan bir adamdı. Onun o teknoloji bilgisi ile benim felsefe, sosyoloji ve psikolojiye olan bilgim birleşti. Ben ondan çok şey öğrendim. O çok dingin bir insan. Onunla hayatta kavga edemezsiniz.
-
"EN BAŞTA Fİ-Çİ-Pİ’NİN DİZİ OLMASINI ASLA İSTEMİYORDUM"
Ben Türkiye’deki hemen hemen tüm dizi yapımcılarıyla toplantı yaptım çünkü herkes davet etti ve ilk başta kimseyi ciddiye almadım. En başta dizi olmasını asla istemiyordum. “Daha zamanı var, en azından 5 sene sonra olsun” diye düşünüyordum, bu kadar çabuk olmasını istemiyordum. Zamanla, insanlarla konuşa konuşa öyle bir noktaya geldim ki, aldığımız e-mailler ve mesajlar da çok diziye yönelikti, zaten görsel bir şekilde yazdım kitapları. Görselleştirilmeye uygun bir vizyonda yazdım kitapları. İnsanlar hep “sanki okumadım, izledim” dediler.
-
-
Ay Yapım’a gelene kadar, değişik insan kategorileri tanıyayım mantığında gittiğim toplantılardı bu toplantılar. Sonra Ekrem Çatay ile tanıştık. Ekrem bey benim çok saygı duyduğum bir insan. Ay Yapım’ın en bilge kişisi. Eğer bu ekip olmasaydı, Ay Yapım’ın bu kadrosu olmasaydı, kesinlikle dizi olmayacaktı bu kitap çünkü kendimi asla güvende hissetmiyordum.
-
"SERENAY VE BERRAK’I BEN DOĞURABİLİRDİM"
Dizide oynayacak olan insanları yakından tanımanızı çok isterim. Oyuncuların hepsinin iyi kalpli olduğunu biliyorum. Benim için en önemli şeylerden bir tanesi buydu. Kendilerine çok dürüst insanlar. Serenay, tanıdığım en çalışkan insanlardan bir tanesi. Kızları da, erkekleri de çok seviyorum. Kızlar kızım gibi, doğurabilirdim onları, öyle düşünüyorum. Berrak kitabı inanılmaz sahiplendi, Serenay da öyle. İkisi de o kadar güzel bir şekilde sahiplendiler ki kitabı, kitabın içindeki özü, anlamı, kendi oynayacakları karakterleri...
-
-
O yüzden de ben bunun huzurunu yaşıyorum. Aynı şekilde Ozan ve Mehmet, onlar da çok özel insanlar. Umarım hayat herkese fırsat verir de, bu insanlarla film ve dizi geyiği yapmanın dışındaki konularda da, sohbet etme imkanı elde eder. O zaman bu insanların gerçek hayatta da kim olduğunu anlarsınız. Bu insanlar çok akıllı, içerikleri çok dolu olan ve kalpleri çok temiz insanlar. Fotoğraflardan da görmüşsünüzdür, çok acayip bir sinerjileri oldu. Dizinin oyuncuları, birlikte olmaktan keyif alacağımız oyuncular.
-
"DİZİNİN ALTERNATİF BİR İSMİ VAR"
Şu anda dizinin ismi “Fi Çi Pi serisi” olarak internette dolanıyor ama bugün açıklayamayacağım alternatif bir isim var.
AZRA KONEN'İ 20 DAKİKA PROGRAMIN'DA https://soundcloud.com/ntvradyo/20-dakika-23-aralik-2016 DİNLEYEBİLİRSİNİZ
-
-
AKİLAH AZRA KOHEN KİMDİR?
Türk yazar ve psikolog, Akilah Azra Sarızeybek Kohen 1979 yılında İzmir'de doğdu. Kohen, İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümü mezunu olduktan sonra eğitim hayatına Kanada Ottawa Üniversitesi'nde, Üçüncü Dünya Ülkelerine Yardım Ekonomisi bölümü ile devam etti.
Liverpool Üniveristesi'nde Davranış Bilimleri dalında uzmanlık yapan Akilah Azra Sarızeybek Kohen iyi derecede İtalyanca ve İngilizce biliyor.
Asıl adı Azra Sarızeybek olan yazar, Akilah ismini mahlası olarak kullanıyor. 2001 yılında Sadok Kohen ile yaptığı evlilikten sonra 'Kohen' soyadını alan yazar; 2009 yılında bir erkek çocuğu sahibi oldu.