Erdal Beşikçioğlu: 2,5 ay boyunca uyumadım
Bu hafta Çiçero filmiyle seyirci karşısına çıkan Erdal Beşikçioğlu, yüzyılın casusluk hikayesine hazırlık sürecini, "2,5-3 ay dans dersleri aldım. Bir baktım ki ben filmi çektiğimiz 2,5 ay boyunca uyumamışım. Çünkü o adamın o stresi karşılığında o karakterin de zaten uyuması mümkün değil" diye anlattı.
Haberler 20.01.2019 - 16:58
-
2. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren bir ajanı oynadığı Çiçero filmi vizyona giren Erdal Beşikçioğlu, Milliyet'ten Buket Aydın'a konuştu. Beşikçioğlu Çiçero hakkında, "İşleyiş ve sonuç olarak gerçek hikayeden alınmış ama yan hikayeler olarak kendi içinde tatlı bir draması, tatlı bir kurgusu olan bir iş. Ama ana yapı tamamıyla tarihten alınmış ve gerçeklere dayanan bir hikaye" diyor.
Sizi içine alan da gerçekliğidir tabii değil mi?
- Asıl hikayesi şu; II. Dünya Savaşı’na Türkiye’den hiçbir şekilde bakılmamıştı. Sorduğunuz zaman vatandaşlara “2. Dünya Savaşı’na Türkiye girdi mi?” diye genel bir kitle “Girmedi” yanıtını verir. Oysaki savaşın sonunda İngilizler ve Amerikalıların yanında savaşa girdiler. Hiçbirimiz Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’na girdiğini bilmiyor mesela. Bu bağlamda da bu ülkeden 2. Dünya Savaşı’na, yani dünyaya bakışı olan bir film yapılmadı. II. Dünya Savaşı bu ülkede hiç gösterilmedi, savaş sırasındaki Ankara hiç gösterilmedi. Bu ülkede de Nazi bayrakları vardı. Türk Milli Takımı selamlama kortejiyle geçerken Nazi hareketi yapıyordu. Bu ve benzeri birçok fotoğrafa da ulaştık. Ama Almanlar nasıl Nazizm’i kabul etmiyorsa, üstünü kapatmışlarsa bu filmde gösterilen Alman Büyükelçisi’ni konsolosluklarında büyükelçi olarak hiç yazmamışlarsa burada da hiç kimse bu hikayeyi göstermek istemedi anladığım kadarıyla. -
-
Kendiniz mi bir Çiçero yarattınız? Yada şöyle sorayım; Çiçero nasıl biri?
- Çiçero’nun tam net bir karakteri yok. Adam karşısındakine göre şekillendiği için; gerçek Çiçero’yu göremiyorsunuz. Yani kimyaya göre değişen bir yapısı var. Filmde de bunu yapmaya çalıştık; İngilizlerle başka, Almanlarla başka, sevdiği kadınla başka türlü bir ilişkisi var. Kimi diyor ki; “Ankara’nın en önemli eğlence merkezlerinde gününü gün eden bir adam”, kimi diyor ki; “Geri zekâlının önde gideni, başarısız bir iş adamı”, kimi diyor ki; “Zevzek bir kavas, bir hizmetkar”. Bir yandan da çok iyi şarkı söylüyor, çok iyi yabancı dil biliyor, çok iyi dans ediyor. Bütün bunların hepsini tek tek üstüne koya koya karakteri oluşturduk. Yani geceler boyunca elimde bir tepsiyle evin içinde dolanıp durdum devamlı. Tolga Han abiden film boyunca yaklaşık 2,5-3 ay dans dersleri aldım. Bir baktım ki ben filmi çektiğimiz 2,5 ay boyunca uyumamışım. Çünkü o adamın o stresi karşılığında o karakterin de zaten uyuması mümkün değil. Hazırlandık bu şekilde. -
Çiçero karakterinin size en çekici gelen yanı neydi?
- Tarihi değiştirmesi çok önemli bir çekim gücüydü tabii ki. Ama savaş karşıtı olması en önemli özelliği karakterin, vicdanının çok kuvvetli olması ve vatansever olması da ayrı.
Bu karakter Türk değil diye eleştirenler var, ne düşünüyorsunuz bu eleştirilerle ilgili? Arnavut aslında Çiçero neden filmde Türk diye lanse ediliyor eleştirileri geliyor.
- Siz Türk müsünüz? Ben de Arnavut’um ama Türküm. Büyük ihtimalle siz de suyun öte tarafındansınız ama siz de Türk’sünüz. Mustafa Kemal’in en önemli adamlarından bir tanesi Arnavut… Arnavutlar aslında genelde bu başkaldırıları yapan adamlardır. Mustafa Kemal de Selanikli ama Türk… Çiçero da Arnavut ama Türk. -
-
Sizin önemli tarihi karakterleri tanımıyoruz diye bir serzenişiniz de var.
- Onu şu açıdan söyledim ben, bir film çekiyorsanız, sinema yapıyorsanız, kitlelere bir hikaye anlatıyorsanız bu hikayeyi boş geçmemeniz gerekiyor çünkü herkesin zamanı çok değerli. Hikayeden çıkartacak tarihi bir bilgi ya da ana fikir olmuyorsa eğer film yapmamızın, hoşça vakit geçirmemizin bir manası yok diye düşünüyorum. -
Siz biliyor muydunuz peki Çiçero diye bir karakter olduğunu?
- Zaten filmi biz Serdar Akar’la Mustafa Uslu’ya sunduk. Serdar abiyle görüştüm “Usta böyle bir hikaye var, bakmak ister misin?” dedim bir bilgilendirme gönderdim ona. “Akşam Mustafa beyle görüşmeye gidiyorum sunmamı ister misin?” dedi. 3 gün sonra Mustafa beyle oturuyorduk; “Al, film bu!” Bak bunlar bunlar oynuyor, bunlar bunlar müziğini yapıyor, biz de çekiyoruz. Haziranda motor diyeceğiz” dedi. -
-
Peki, aslında siz “Müslüm” için görüşmeye gitmişsiniz sonra bu film için anlaşmışsınız deniyordu. Doğru değil o zaman?
- Şöyle; “Müslüm” filmi bu projeden daha önce olduğu için bana “Müslüm”de Timuçin’in (Esen) babasını oynamamı teklif etmişlerdi. Fakat ben o sırada başka bir filmle bağlantı durumundaydım. O nedenle çekemedik. Ama birbirimizle çalışmak istediğimiz için bu hakkımız hep baki kalmıştı. -
Müslüm'de de keşke oynasaydım diyor musunuz?
- Ben çok istedim zaten ama angajman öyleydi. Bazen öyle oluyor, denk gelemiyor. -
-
Müslüm de Ayla da aynı yapımcıdan çıkan işler ve çok duygusal işler de aynı zamanda. “Çiçero” da insanın içine işleyecek mi?
- Fark etmeden yüreğiniz midenize gelecek, istemsiz dökülecek gözyaşları. Çok acayip; hikayeyi bilmeme rağmen bazı anlarda derin nefes alma ihtiyacı duydum. Tuhaf bir kimyası olmuş işin. Rol arkadaşlarım Burcu (Biricik) olsun keza Garip (Murat Garipağaoğlu) olsun ki benim dönem arkadaşımdır Ankara’dan, gençlik dönemimizi geçirmişizdir, Ertan (Saban) olsun, Tamer abi (Levent), Mehmet abi (Ulay) olsun. Zaten altı kişilik bir grup bu ana hikayeyi anlatan; su gibi aktı bu iş. Ocak ayında ben söyledim, nisanda biz oyuncularla beraber senaryonun başına oturduk, karakterlerimizi oluşturduk ki böyle bir şey vaki değildir!