İlişkili Haberler
Açıklamada görüşlerine yer verilen Bahçıvan, dünyada yaşanan corona virüs (Covid-19) salgını boyunca emisyon değerlerinin dünyada son 12 yıldan beri ilk kez yüzde 5 düştüğünü belirtti.
Bahçıvan, "Bu düşüş nitelikli bir dönüşümden değil, ekonominin durma noktasına gelmesinden kaynaklanıyor. Düşük karbonlu stratejiler, ekonomik daralmaya karşı sunulacak teşvik paketlerinin merkezinde yer almazsa, çevresel tahribat devam edecek" değerlendirmesinde bulundu.
Dünyada son 20 yıldaki doğal afetlerin yüzde 90'ının iklimle ilgili olduğunu belirten Bahçıvan, "1,23 milyon kişinin hayatını kaybetmesine yol açan afetler, yaklaşık 3 trilyon dolarlık ekonomik kayba da yol açtı.
İklim değişikliğine kalkınma anlayışında yer vermeyen ülkeler, rekabette kaybedecek. Yeni dönemde; ticaretin kurallarını sürdürülebilir üretim, tedarik ve lojistik belirleyecek" ifadelerini kullandı.
Bahçıvan, iklim değişikliğinin özellikle sürdürülebilir kalkınmayı tehdit eden en büyük küresel risk ve tehditlerden biri olduğunu belirtti.
2000-2019 yılları arasında, dünya genelinde kaydedilen 7 bini aşkın doğal afetin yüzde 90'ının iklimle ilgili olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Geçen 20 yıllık dönemde küresel ölçekte doğal afetlerde 1,23 milyon kişi hayatını kaybederken, dünya çapında ise yaklaşık 3 trilyon dolarlık ekonomik kayba yol açtı. Dünyada yaşanan Covid-19 salgını boyunca, son on iki yıldan beri ilk kez emisyon değerleri yüzde 5 oranında düştü. Maalesef bu düşüş ekonomik yapıdaki nitelikli bir dönüşümden değil ekonominin durma noktasına gelmesinden kaynaklanıyor. Düşük karbonlu stratejilerin, Covid-19 pandemisinin neden olduğu ekonomik daralmaya yanıt olarak sunulacak teşvik paketlerinin merkezinde yer almaması durumunda, çevresel tahribat devam edecek. Başta IMF ve AB olmak üzere ‘yeşil kalkınma’ söylemlerini son zamanlarda sık duymaya başladık.
Bu söylemlerin sonuçlarını ve etkilerini ancak alınacak önlemlerin hayata geçmesi sonrası ilerleyen dönemlerde görebileceğiz. Türkiye'nin de içinde yer aldığı Akdeniz Havzasının küresel iklim değişikliğine karşı yerkürenin en hassas bölgelerinden birisi oldu. Türkiye'de 2020 yılında yağışlarda yüzde 13'lük azalma yaşandı.
Son 40 yılın en kurak 6. yılını yaşadık. Tüm bölgelerimizde yaşanan bu kuraklıkların; havzaların su verimlerine de yansıması kaçınılmaz olacak. Kritik olan ise, şu anda su azlığı yaşayan ülkemizin, su kaynakları konusunda bir önlem alınmadığı takdirde 2030 yılında su kıtlığı yaşayan ülke statüsüne gelmesinin muhtemel görülmesi. O halde yaşamı tehdit eden bu gelişmeler karşısında daha hızlı ve daha köklü önlemler alma zorunluluğu ortaya çıkmış bulunuyor.
Şunu hiç unutmayalım, iklim değişikliği ve kuraklık gibi doğal afetlerle mücadele topyekûn bir çaba gerektirir. Cumhurbaşkanımızın açıkladığı üzere, yeraltı barajlarından 150 tanesinin 2023 yılına kadar tamamlanma hedefini çok kıymetli buluyoruz. Devlet Su İşleri'nin yapmış olduğu yatırımlar sayesinde de meteorolojik kuraklık, tarımsal kuraklığa dönmedi.
Dünyadaki birçok şehir ve ülke için müşterek mesele olan su dağıtım şebekelerindeki kaybımız, yıllık ortalama yüzde 40’lar mertebesinde. Tüm yerel yönetimlerimizin bu konuyu öncelikli ele alarak, en kısa sürede bu kayıpların önüne geçmesini umuyoruz. İmalat sektörünün su kullanımına bakıldığında, gıda, tekstil ve kimyasal üretimi gibi sektörler önde yer alıyor. Sanayide su verimliliğini yükseltebilmek için yalnızca bu sektörlerde değil her sektörde birincil su kaynakları yerine atık suyun arıtılıp döngüsel olarak yeniden kullanılması gerekiyor."
Bahçıvan, İSO olarak üyeleri Covid-19 sonrası yeşil kalkınma ile şekillenecek yeni ticaretin kurallarına hazırlamak üzere, sürdürülebilirlik çalışmalarını en önemli gündem maddesi olarak belirlediklerini kaydetti.
Bahçıvan, "Çünkü, çevresel sorunlara ve iklim değişikliğine; kalkınma anlayışlarında yer vermeyen ülkeler uluslararası rekabette kaybedecek. AB Yeşil Mutabakatı ile başlayan, ABD’nin Biden yönetimiyle Paris İklim Anlaşmasına geri dönmesi, Çin'in emisyon azalttım taahhüdünde bulunması ile devam eden yeni dönemde; ticaretin kurallarını sürdürülebilir üretim, tedarik ve lojistik belirleyecek." ifadelerini kullandı.
İSO olarak durumun ciddiyetinin farkında olduklarını belirten Bahçıvan, İSO, 2021 yılında Sürdürülebilir Üretim konusunu öne çıkaracak çalışmalara öncelik verecek ve bu doğrultuda organizasyon yapısını yenileyeceklerini kaydetti.
Bahçıvan, "İSO Sürdürülebilirlik Yol Haritası'nı belirlemek üzere seri toplantıları bugüne kadar gerçekleştirdik. Tüm tarafların katkılarıyla Sürdürülebilirlik Platformu oluşturma hazırlığı içindeyiz.
Özetle; ekonomik olarak büyürken, doğaya bedel ödetmekten vazgeçilen bir dönüşüm sürecindeyiz ve bu süreçte Türkiye sanayisinin yıldızlaşması en büyük hedefimiz ve arzumuz" yorumunu yaptı.
"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ AZALTMANIN EN ÖNEMLİ UNSURLARI; SÜRDÜREBİLİR TARIMSAL ÜRETİM, GIDA VE ENERJİ GÜVENLİĞİ"
Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun ise "İklim değişikliği azaltmanın en önemli unsurları; sürdürebilir tarımsal üretim, gıda ve enerji güvenliği. Bireysel önlemler açısından ise tasarruf ve geri dönüşüm kültürünü hayatın her aşamasına yerleştirmek. Sera gazlarının en önemli yutak alanları olan ormanların arttırılması da mücadeleye önemli katkı sağlayacak" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer aldığını kaydeden Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Son 10 yıldaki sıcaklık artışı, Dünyadaki artışa benzer şekilde yaklaşık 1°C'dir. Türkiye için İklim Değişikliği Projeksiyonları projesi kapsamında , 3 farklı küresel modelin iyimser ve kötümser senaryolarının 2100 yılına kadar veri ve ürünleri üretilmiştir. Bu proje kapsamında, elde edilen sonuçlara göre; sıcaklıklardaki değişim, 2016-2040 döneminde 1°C - 2°C arasında ve 2071-2099 döneminde 1.5°C - 5°C arasında artış olması öngörülüyor.
Her ülkenin imkanları çerçevesinde yürüttüğü iklim değişikliği azalttım ve iklim değişikliğine uyum çalışmalarının en önemli unsurları; sürdürebilir tarımsal üretim, gıda ve enerji güvenliğidir.
Bireysel olarak alınacak önlemler açısından en önemli husus; tasarruf ve geri dönüşüm kültürünü hayatın her aşamasına yerleştirmektir. Enerji tasarrufu, toplu taşımanın, elektrikli araç ve bisiklet kullanımının yaygınlaştırılması, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyon miktarlarının azaltılmasına katkı sağlayacaktır.
Su tasarrufu yapmak azalan su kaynaklarımızı koruyacak, geri dönüşüm ve tekrar kullanma ise üretim için gereken enerji ve su miktarını azaltacaktır. İlave olarak; sera gazlarının en önemli yutak alanları olan orman alanlarının arttırılması iklim değişikliği ile mücadeleye önemli katkı sağlayacak."