Bilim adamlarının uyarılarına rağmen, deprem riski yüksek alanlara kurulan şehirlerde çok sayıda can kaybı yaşanırken, Adapazarı depreminden sonra yıkılan binaların yeniden, zeminde sıvılaşma olan alanlara kurulduğunu anlatan Özçelik, binaların rant aracı olarak görülmeye devam etmesi halinde önemli sayıdaki can kayıplarının kaçınılmaz olacağını kaydetti.
Şehirlerdeki yoğunluğu da işaret eden ve olası bir depremde insanların sığınacak açık alanlara ihtiyacı bulunduğunu belirten Özçelik, yeterince açık alan olmaması halinde bunun riski artırdığına işaret ederek, şunları ifade etti:
''Mimarlıkta bir oran vardır, hektara eğer ki siz 250-300 kişi yerleştirirseniz bu normal bir yerleşmedir. Ama bunu 500-600'e çıkarırsanız yoğun bir yerleşim olur. En azından ''insan yaşayamaz'' diyemezseniz. Ama bunu bin-bin 500'e çıkardığınız zaman burada sağlıklı bir çevre, güneş alabilen, düzgün bir yapılaşma, sağlıklı bir konut elde edemezsiniz. Bugün maalesef Samsun için de Türkiye'nin pek çok ili için de hektara yoğunluğumuz bin kişinin üzerinde, bin 500'e varan yerler var. 2 katlı bahçeli evleri yıktık çok katlı binalar yaptık. Binaların arasındaki mesafe 4 metre, pencerenizi açsanız, gökyüzünüzü göremiyorsunuz.''
Mahallede Yeşil Alan Önemli
Yaşam alanının dışında yeşil alanın ikinci bir ihtiyaç olduğunu ve artık dünyada bu tür alanların depremden kaçılacak alanlar olarak da algılanarak yapıldığını anlatan Özçelik, şöyle devam etti:
''Mahallenin içinde yeşil alan önemlidir. Bir deprem oldu ne yapacaksınız? Sokak daha tehlikeli. Eviniz yıkılırsa ölürsünüz, yıkılmazsa sağ kalırsınız. Ama sokağa çıktığınız zaman tüm binaların riskini taşıyorsunuz. Kaçabilecek bile bir yeriniz yok. Dünyada artık imar planlarında depremde insanların çok kısa zamanda varabileceği, başına bir şey düşmeyecek, açık havada kalabilecekleri yerler yapılıyor. Biz de maalesef bunlar yapılmıyor.''
“Dur” Denilmeli
Kentlere en büyük zararın imar tadilatları ile verildiği, boş bulunan alanlara veya daha önce yeşil alan olarak planlanan yerlere yeni binaların yapıldığını ifade eden Özçelik, kentlerin rant kaygısı ile kimliksizleştirildiğini, plansızlaştırıldığını ve gidişata ''dur'' denilmediğini söyledi.
Şehrin bir bütün olarak ele alınması ve imar tadilatlarının kaldırılması gerektiğini belirten Özçelik, ''Samsun'da yılda ortalama 500 tane imar tadilatı yapılıyor. Belediye meclisleri sadece imar tadilatları ile uğraşıyor. Gündemlerine bakıyorsunuz, belki 100 tane gündem maddesi varsa bunun en az 90 tanesi sadece imar değişikliği ile ilgili. O zaman planlı ve güzel bir şehir beklemek mümkün değil'' diye konuştu.
Özçelik, sıkıntıların, ''seçimler öncesi imar afları, imar tadilatlarında zorlamalar, yapılaşmanın bir rant kapısı olarak görülmesi'' gibi nedenlerden kaynaklandığını da sözlerine ekledi.
Şehirlerdeki yoğunluğu da işaret eden ve olası bir depremde insanların sığınacak açık alanlara ihtiyacı bulunduğunu belirten Özçelik, yeterince açık alan olmaması halinde bunun riski artırdığına işaret ederek, şunları ifade etti:
''Mimarlıkta bir oran vardır, hektara eğer ki siz 250-300 kişi yerleştirirseniz bu normal bir yerleşmedir. Ama bunu 500-600'e çıkarırsanız yoğun bir yerleşim olur. En azından ''insan yaşayamaz'' diyemezseniz. Ama bunu bin-bin 500'e çıkardığınız zaman burada sağlıklı bir çevre, güneş alabilen, düzgün bir yapılaşma, sağlıklı bir konut elde edemezsiniz. Bugün maalesef Samsun için de Türkiye'nin pek çok ili için de hektara yoğunluğumuz bin kişinin üzerinde, bin 500'e varan yerler var. 2 katlı bahçeli evleri yıktık çok katlı binalar yaptık. Binaların arasındaki mesafe 4 metre, pencerenizi açsanız, gökyüzünüzü göremiyorsunuz.''
Mahallede Yeşil Alan Önemli
Yaşam alanının dışında yeşil alanın ikinci bir ihtiyaç olduğunu ve artık dünyada bu tür alanların depremden kaçılacak alanlar olarak da algılanarak yapıldığını anlatan Özçelik, şöyle devam etti:
''Mahallenin içinde yeşil alan önemlidir. Bir deprem oldu ne yapacaksınız? Sokak daha tehlikeli. Eviniz yıkılırsa ölürsünüz, yıkılmazsa sağ kalırsınız. Ama sokağa çıktığınız zaman tüm binaların riskini taşıyorsunuz. Kaçabilecek bile bir yeriniz yok. Dünyada artık imar planlarında depremde insanların çok kısa zamanda varabileceği, başına bir şey düşmeyecek, açık havada kalabilecekleri yerler yapılıyor. Biz de maalesef bunlar yapılmıyor.''
“Dur” Denilmeli
Kentlere en büyük zararın imar tadilatları ile verildiği, boş bulunan alanlara veya daha önce yeşil alan olarak planlanan yerlere yeni binaların yapıldığını ifade eden Özçelik, kentlerin rant kaygısı ile kimliksizleştirildiğini, plansızlaştırıldığını ve gidişata ''dur'' denilmediğini söyledi.
Şehrin bir bütün olarak ele alınması ve imar tadilatlarının kaldırılması gerektiğini belirten Özçelik, ''Samsun'da yılda ortalama 500 tane imar tadilatı yapılıyor. Belediye meclisleri sadece imar tadilatları ile uğraşıyor. Gündemlerine bakıyorsunuz, belki 100 tane gündem maddesi varsa bunun en az 90 tanesi sadece imar değişikliği ile ilgili. O zaman planlı ve güzel bir şehir beklemek mümkün değil'' diye konuştu.
Özçelik, sıkıntıların, ''seçimler öncesi imar afları, imar tadilatlarında zorlamalar, yapılaşmanın bir rant kapısı olarak görülmesi'' gibi nedenlerden kaynaklandığını da sözlerine ekledi.