Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, France 24 televizyon kanalına mülakat verdi.
"Bölgesel konulara müsaadenizle o zaman değinelim. Katar’la olan kriz söz konusu olduğunda Suudi Arabistan karşısında siz Katar’ın yanında yer aldınız. Tabii ki Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn de işin içerisindeydi. Mısır bir liste hazırladı 13 taleplik bir liste. Bir çözüm hala mümkün müdür sizce, yoksa bu gerilim daha da tırmanır mı sizce, bir askeri çatışmaya kadar sizce gider mi?" sorusu üzerine Erdoğan, "Öncelikle bir gazeteci olarak, bir medya mensubu olarak ben sizi de bir düşünceye davet ediyorum. Biz bu bölgenin ikinci bir kriz bölgesi olmasını istemiyoruz. Suriye, Irak, zaten burada çok ciddi bir kriz var ve şimdi de Körfez’de böyle bir krizin meydana gelmesini istemiyoruz." ifadesini kullandı.
Şu anda Suudi Arabistan'ın Körfez’in en güçlü ülkesi olduğuna işaret eden Erdoğan, "Ve benim bütün açıklamalarımda, yani Suudi Arabistan Kralından bizim isteğimiz; bu bölgenin büyüğü olarak hem yaşça, hem ekonomik olarak, yani burada bir krizin çıkmasına müsaade etmemesidir, biz hep bunu istedik. Bu 13 maddelik yaptırıma gelince, bu 13 maddelik yaptırımın bir devleti devlet olmaktan çıkarma yaptırımıdır. Katar bir devlettir. Katar Devletini…" diye konuştu.
"ASLA KABUL EDİLEMEZ"
"Yani 'kabul edilemez' diyorsunuz?" sorusu üzerine Erdoğan, şöyle devam etti:
"Asla kabul edilemez. Yani burada öyle maddeler var ki bu maddeler tamamıyla; ben seni devlet olarak tanımıyorum, dolayısıyla sen devlet olarak bütün işlevlerinden vazgeçeceksin, bu demektir. Böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Kaldı ki, burada mesela Türkiye Katar’la savunma anlaşması yapmıştır 2014’te, bu savunma anlaşmasında Katar’da bir üs kurma olayı var ve Katar’ın bu talebine biz de evet dedik. Ve ben o yıl aynı talebi Suudi Arabistan’a yaptım ve Suudi Arabistan’a da aynı şekilde 'isterseniz Suudi Arabistan’da da bir üs kurabiliriz' dedim. Onlar bana o zaman, 'biz bunu bir değerlendirelim' dediler. Ve biz tabi bu arada Katar’daki bu çalışmalarımıza devam ettik ve şu andaki üs çalışmaları 2014’te başlayan çalışmadır. Şimdi ne diyor? 'Türkiye’nin oradaki üssünü kaldıracaksın' diyor. Şimdi ben şunu söylüyorum…"
Erdoğan, "Peki, bunu yapmaya hazır olur musunuz acaba bir jest olarak?" sorusuna, "Yani böyle bir şeyi Katar istemedikten sonra böyle bir şeyi biz yapmayız, asla yapmayız." yanıtını verdi.
"KATAR’LA OLAN ANLAŞMAMIZA SADIĞIZ"
"Peki, böyle bir ihtimal olabileceğini Katar size iletti mi?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi böyle bir şeyi CENTCOM için niye istemiyorlar? Şimdi orada Amerika’nın da üssü var, Fransa’nın da üssü var, onlar için niye böyle bir şey istenmiyor da Türkiye için isteniyor? Türkiye olarak bir defa biz Katar’la olan anlaşmamıza sadığız ve bunun sonuna kadar sahibiyiz." değerlendirmesinde bulundu.
"Peki, Katar sizden böyle bir talepte bulunursa bunu değerlendirir misiniz bir jest olarak krizin çözülmesine yönelik olarak?" şeklindeki sorusuna Erdoğan, "Yani Katar’ın bizden böyle bir ricası, böyle bir talebi olursa, biz tabii ki istenmediğimiz yerde olmayız." karşılığını verdi.
"Peki, bölge liderleriyle, dünya liderleriyle yaptığınız görüşmelerden sonra kısa süre içerisinde bir çözüm olabileceğine dair bir izlenim edindiniz mi?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Yani şu anda Batı zaten Körfez’deki ülkelerin bu tavrına destek vermiyor, biz de vermiyoruz, çünkü bu uygulamalar yanlış, böyle bir uygulama olamaz, yani gıdaydı, ilaçtı, giyim-kuşamdı vesaire, bütün bu yaptırımlar olabilecek şeyler değil. Ve Katar’ı adeta bir terör devleti olarak kabul etmek asla mümkün değil. Çünkü Katar, ben 15 yıllık Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı dönemimde Katar’ı hep teröre karşı mücadele veren bir ülke olarak tanıdım. Kimse bize yalan-yanlış bazı şeyleri yutturmasın. Ve Katar’la münasebetleri gerek baba Emirle, yani Sayın Hamad’la, gerekse Sayın Tamim’le olan münasebetlerimizde biz hep müşterek olarak terörle mücadele ettik, asla teröre destek vermedik. Mesela bu konuda Fransa da aynı şekilde Katar’ı tanıyor, yani Katar’ın teröre destek verdiğini kabul etmiyor Fransa da, çünkü Fransa’yla da Katar’ın zaten münasebetleri gayet iyi. Biz biliyorsunuz bir telekonferans yaptık, üçlü görüşme yaptık Sayın Macron, Tamim ve ben, üçlü görüşmede de bu konuları etraflıca ele aldık, bunları konuştuk ve buralarda mutabıkız."
"Peki, iyimser misiniz bir çözüm olabileceğine dair kısa süre içerisinde?" sorusunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ben umutsuz değilim." şeklinde cevapladı.
"ALMANYA’NIN NE KADAR ÖZGÜRLÜKÇÜ OLDUĞUNU GÖSTERMESİ BAKIMINDAN ÇOK ÖNEMLİ"
"Sayın Cumhurbaşkanı, birkaç gün içerisinde G-20 Zirvesi’ne, Hamburg’daki zirveye, Almanya’daki zirveye katılacaksınız. Birtakım konuşmalar tabii tartışmalar oldu, oraya gidişinizle ilgili olarak, Alman makamlarının açıklamalarını hepimiz duyduk, dinledik. Almanya’da yaşayan Türklere hitap etmenizi istemediklerini söylediler, bazı korumalarınızı istemediklerini söylediler. Almanya gerçekten sizi ağırlayacakmış gibi bir intiba uyandırdı mı?" sorusu üzerine Erdoğan, bu yaklaşım tarzlarını uluslararası siyasette özellikle de özgürlükler noktasında ve gelişen, ilerleyen demokrasi noktasında çok çok üzücü bulduğunu söyledi.
Erdoğan, "Zira Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzde 52’yle halkı tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanının Almanya’daki Türk soydaşlarıyla bir araya gelmesini engelleme, onlarla bir sohbette bulunmasını engellemek, ona fırsat vermemek, Almanya’nın ne kadar özgürlükçü olduğunu göstermesi bakımından çok önemli." diye konuştu.
Sadece onunla da kalmadıklarını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hele hele Almanya’da başbakanlık önünde açılan bir pankart var ve bu açılan pankartın arkasında bir otomobil, eğer bu otomobili kazanmak istiyorsanız bu diktatörleri öldürün. Kimdir o diktatörler? Erdoğan, Putin ve Suudi Arabistan Kralı Selman. Bunlar orada sergilenirken Alman polisi de orada. Alman polisinin gözleri önünde böyle bir suça teşvik, şiddete teşvik, bu yapılıyor ve buna Alman makamları ne yazık ki ses çıkarmıyor."
Sunucunun "G-20’ye gitme kararınızı tekrar gözden geçirmeyi düşünür müsünüz acaba bu saldırılar nedeniyle, yoksa tüm bunlara rağmen gidecek misiniz?" sorusuna Erdoğan, "Bunlara rağmen ben tabii G-20’ye gideceğim, bu çok çok ayrı bir konu, bunu da tabii G-20’de dile getireceğim, çünkü G-20 bunlar için var. G-20, dünyanın ekonomide yüzde 80’ini temsil eden bir oluşum. Ve hele hele gündeminde terörle mücadelenin de olduğu, mülteci sorunlarının olduğu, böyle bir G-20 öncesinde bu tür kampanyaların Almanya’da yapılıyor olması, gerçekten düşündürücüdür, üzücüdür." yanıtını verdi.
Türkiye’nin Almanya’da 3 milyon vatandaşı bulunduğuna, bunların içerisinde yaklaşık 1,5 milyonunun çifte vatandaş olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Böyle bir konumda. Ve burada Alman makamlarının çok daha dikkatli olması gerekir diye düşünüyorum." dedi.
"Acaba Almanya’yı, Hollanda’yı Nazilere benzer davranışlar sergilemiş olmakla, böyle bir açıklama yaptığınızdan pişman mısınız, belki biraz aşırıya kaçtığınızı düşünüyor musunuz, bir hata olarak değerlendirir misiniz?" sorusunu yanıtlarken Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bundan dolayı hiç pişman değilim, çünkü bu hareket Nazizm’de olan bir harekettir, tamamen faşizmin bir tezahürüdür. Nitekim şu anda yapılan bu hareketi faşizmin dışında neyle izah edebiliriz? Bu ancak faşist yapılarda olan bir harekettir ve faşizandır. Ama böyle bir faşizan yapıya, uygulamaya Alman makamlarının fırsat vermemesi lazım. Teröre nasıl fırsat vermiyorsak, faşist ve Nazi kalıntısı bu tür gösterilere de Alman makamlarının fırsat vermemesi lazım. Eğer buna benzer şeyler benim ülkemde oluyorsa, benim de buna fırsat vermemem gerekir.
Burada faşizm nedir, Nazizm nedir, aslolan budur. Bu uygulamayı kimler yapıyor, aslolan budur. Ha buna karşı yönetimler tedbir alıyor mu-almıyor mu; aslolan budur, benim de söylediğim bu. Ben burada kalkıp da Alman yönetimini faşist bir yönetim olarak nitelendirmiyorum ki, bu uygulamayı yapanları eleştiriyorum, bunları gündeme getiriyorum. Bunlara karşı duranların bunları engellemesi lazım."
"ÖNCE ALMANYA BUNU BİR DEFA MASAYA YATIRSIN"
Gazetecinin, "Almanya’daki eleştiri veya genel itibarıyla Avrupa içerisindeki eleştiriler, Avrupa Birliği’yle olan gerilimler, tüm bunları dikkate aldığımızda, geçtiğimiz yılki darbe girişiminden bu yana yaklaşık 1 yıla ulaşan bir süre oldu. O tarihten bu yana Batı Türkiye’de olan biteni aslında bir baskı olarak değerlendiriyor. Çünkü binlerce kişi görevlerinden alındı, binlerce kişi soruşturuluyor, kovuşturuluyor, dolayısıyla Batıda çoğu kişinin gözünde bu yapılan meşru değil, bir cadı avına dönüştüğü düşünülüyor. Ve bu nedenle de Türkiye’nin Avrupa’dan yavaş yavaş, demokrasiden de hakeza yavaş yavaş uzaklaştığı düşünülüyor." ifadeleri üzerine Erdoğan, önce bu konuda Avrupa'nın değerlendirmelerine dikkat etmesi gerektiğini belirtti.
Doğu Almanya’yla Batı Almanya birleştiği zaman devletin kurumlarında çalışanlardan yaklaşık 500 bin insanın işlerinden olduğunu anımsatan Erdoğan, "Önce Almanya bunu bir defa masaya yatırsın. Buna benzer mesela olağanüstü hal, Fransa’da 10-15 kişi biliyorsunuz terör, böyle bir eylem gerçekleşti ve Fransa olağanüstü hal ilan etti. Ama bizde devlete karşı bir darbe girişiminde bulunuldu. Bu darbe girişiminde kimse kalkıp da 250 vatandaşımızın öldürülmesini gündeme getirmiyor. 2193 vatandaşımın yaralanmasını gündeme getirmiyor. Bunca yerler yakıldı, yıkıldı, bombalandı, devletin kendi F16 uçaklarıyla, helikopterleriyle, tanklarıyla, toplarıyla her yer vuruldu ve kimse bu darbe girişimini gündeme getirmedi. Tam aksine Batı, darbeyi demokrasiye tercih etti. Biz de tam aksine bu darbe girişiminde bulunanları…" diye konuştu.
"Gerçekten darbenin başarıya ulaşmasını isterler miydi sizce, bunu mu istediler?" sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu karşılığı verdi:
"Şimdi sessiz kalmak nedir? Bazıları bunu istiyor girişimi benim halkımda şu anda gerçekleşmiştir, halkım buna böyle bakmıştır. Örneğin burada kınama faaliyetinde bulunanlar bile, yani en erkeni 1 haftayı buldu. Biz isterdik ki o gece kınama faaliyetinde bulunsunlar. Çünkü ne olduysa zaten 24 saat içinde oldu. Eğer 24 saat içerisinde şahsım başta olmak üzere milletim sokaklara dökülmeseydi ve milletimin sokaklara dökülmesiyle her şey 24 saat içerisinde bitmiştir. Bu milletin bir darbe girişimini önlemesi, engellemesi hadisesidir. Bu çok şanlı bir direniştir."
"BATI KILIF UYDURUYOR"
Gazetecinin, "Peki, daha sonrasında gelen baskılarla ilgili ne söylemek gerekir, çünkü şöyle bir algı var: Sanki darbe girişimi aslında bir bahane olarak kullanıldı. İşte bağımsız, bağımsız sesler, muhalefet üzerinde bir baskı aracına dönüştü gibi bir eleştiri var Batıda." ifadelerini kullanması üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Yok, bakın şunları bir defa iyi bilelim: Batı kılıf uyduruyor, Batı kılıf uydurmasın, Batı önce dürüst olsun. Böyle bir darbe girişimine kalkıp da kendilerinde olduğu zaman bizde yargı var derken, bu tür teröristleri ülkesinde saklayan, ülkesinde gezdiren, her türlü desteği onlara verdiren-veren, Batı kılıf uydurmasın. Örneğin, Almanya’ya ben 4500 dosya verdim ve 4500 dosyadan hala bir netice yok. Ve şu anda Almanya ki Alman makamlarının bir kısmı Almanya’ya gelen bu tür teröristlerle ilgili çok ilginç açıklamalar yapıyorlar ve burada bizim haklılığımızı da teyit ediyorlar. Bunlar her an, her fırsatta benim gündeme getireceğim konular olacaktır, çünkü dünyanın bunları bilmesi lazım. Kabul ederler veya etmezler, biz doğruyu her fırsatta, her bulduğumuz yani objektif olayları değerlendirenlere anlatacağız. G-20 de bunlardan bir tanesi olacak."
ADALET YÜRÜYÜŞÜ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecinin, "Bir adalet yürüyüşü olarak isimlendirilen bir hareket var malumunuz. Ana muhalefet lideri Cumhuriyet Halk Partisi’nin Başkanının Ankara’dan İstanbul’a başlatmış olduğu bir yürüyüş var. Bir milletvekilinin casuslukla suçlanmasından sonra başlatılan bir yürüyüş. Hükümet yetkileri de bu yürüyüşle ilgili eleştirilerde ve açıklamalarda bulundular. Öncelikle bu yürüyüşün sonuna kadar varmasına izin verecek misiniz? Bir de bu sizce barışçıl bir gösteri şekli değil midir, teröristlerle bir saf tutmaktansa barışçıl bir form değil midir?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Bakın bir defa şunu çok açık net söyleyeyim; Bu bir adalet yürüyüşü değil, bu bir gaflet yürüyüşüdür ve darbe girişiminde bulundukları gece 15 Temmuz’da şu anda sözde adalet yürüyüşü yaptığını söyleyen zat o gece millet yürürken o havalimanından kaçmıştır ve havalimanından kaçarak hemen o çevrede yakındaki Bakırköy de onların Belediyesidir, o Belediyeye gidip Belediye Başkanının evine sığınmıştır. Bunların adalet arayışı diye bir şey yok. Ve yargıya kalkıp da şu anda bu kadar hakaretler yapan bu kişi, bir defa ajan provokatör durumunda olan bir kişiyi savunuyor. Nedir o? İstihbarat teşkilatları bir defa her zaman güvence altındadır, koruma altındadır. Eğer bu koruma altında olan Milli İstihbarat Teşkilatının siz kalkar da önünü keserseniz, İstihbarat Teşkilatı çalışamaz ve İstihbarat Teşkilatının yapmış olduğu bir eylemde işte FETÖ terör örgütüyle bu zat ne yazık ki iş birliği tutmuştur. Oradaki elde edilen ki bunları bir savcı gelip açamaz, böyle bir açma eylemi içine girmiştir, orada bir yanlış yapmıştır ve bu şu anda mahkum edilen kişi ise bu bilgileri almış bir gazeteciye ki Can Dündar denilen kişidir o. O da 5 yıl 10 aya mahkum olmuştur. 5 yıl 10 aya mahkum olan bu kişi tutuksuz yargılanması devam edecek diye kalkmış Türkiye’den kaçmıştır. Nereye kaçmıştır? Almanya’ya."
"Peki, Almanya’da bu tutuksuz yargılanması devam edecek olan kişi kimler tarafından koruma altına alınmıştır?" sorusunu soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Başta o dönemin Cumhurbaşkanı tarafından koruma altına alınmıştır. Bir defa, Türk İstihbaratını karalamaya kimsenin hakkı yoktur ve Türk İstihbaratı elinden geleni yapmıştır ve Türk İstihbaratına gölge düşürme gayreti içinde olanlar da yargının onlar hakkında vermiş olduğu karara herkes saygı duymak zorundadır, kim olursa olsun."
"BİZİM GÜVENCEMİZ ALTINDA YÜRÜYORLAR"
Gazetecinin "Anladım bu söylediklerinizi. Peki, bu yürüyüşün devam etmesine izin verecek misiniz? Tabi ki onlara katılmadığınızı, aynı görüşte olmadığınızı anlıyorum, ama devam etmesine izin verecek misiniz barışçıl şekilde ilerlediği takdirde?" sorusuna karşılık da Erdoğan, "Zaten şu ana kadar kimin güvencesi altında bunlar yürüyor? Bizim güvencemiz altında yürüyorlar." dedi.
En ufak bir şey olmasına şu ana kadar fırsat vermediklerini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
"Herhangi bir olumsuzluk yapmamaları halinde ki şu anda tabi bir defa kamu düzenini bozuyorlar ve bundan dolayı da vatandaş çok şikayetçi. Niye? Trafiği bir defa aksatıyorlar ve zaman zaman bazı yerlerde bakıyorsunuz 2 saat, 3 saat, 4 saat trafik aksıyor ve vatandaş bu yaz sıcağında bunlara karşı tabi tepki gösteriyor. Ama buna rağmen biz bunları koruma altında diyoruz ki 'bak kamu düzenini aksatmadan bunu yapın.' ve bu konuyla ilgili İçişleri Bakanlığımız gerekli olan desteği filan veriyor.
Nitekim şu anda kendileri en son Maltepe’de bir mitingle bunu noktalayacaklarını söylüyorlar. Program bu şekilde biter, orada bunu noktalayacak olurlarsa herhangi bir şey zaten söz konusu değildir. Biz de devlet olarak bu konuda verilen sözü yerine getiririz ama en ufak bir hukuksuzluk olması halinde de gerekli müdahale yapılır."
"AMERİKALI DOSTLARIMIZA BUNU ANLATAMADIK"
Programda gazeteci, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, "Birtakım söylentiler var; Türkiye'nin tekrar Suriye'nin kuzeyine asker gönderebileceğini dair. Biz tabii biliyoruz ki o bölgede ABD, Suriyeli Kürt güçleri, kuvvetleri destekliyor ki Türkiye'nin de iddiası bu grupların PKK ile ilintili olduğu şeklinde ama biliyorsunuz Rakka'ya yapılan saldırı anlamında önemli bir rol oynuyor bu güçler ki DAEŞ'in sözde başkenti Suriye içerisinde malumunuz. Türkiye gerçekten bir müdahalede bulunmaya hazır mı terör örgütü olarak değerlendirdiği için?" sorusunu yöneltti.
Bunun üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şimdi şunu bir defa kabul etmeniz lazım; Amerika'nın iş birliği yapmış olduğu terör örgütleri her an bizim için bir tehdittir. Bu PYD'dir, YPG'dir ve ben bunu Sayın Trump'a da anlattım. Bu iki örgüt, birisi PKK'nın siyasi ayağıdır, bir diğeri ise terörist ayağıdır ama bunların ikisi de terör örgütüdür ve bunların PKK ile bir arada olduğunu biz belgelerle, her şeyle anlattık fakat Amerikalı dostlarımıza bunu anlatamadık çünkü Rakka'ya olan müdahaleyi biz sizlerle beraber yapabiliriz."
Daha sonra gazeteci, "Ağır silahlar da temin ediyorlar onlara biliyorsunuz. Sizi pek de dikkate almadıklarını orada görüyoruz çünkü tam tersini yapıyorlar." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin bu terör örgütlerine her şeyi temin ettiğini anlattı.
ABD'nin söz konusu örgütlere desteğinin sürdüğünü hatırlatan Erdoğan, "Tabii şu anda Amerika'nın biliyorsunuz Kuzey Suriye'de 7 tane bir defa hava üssü var, 17 tane üs var. Şimdi bütün buralarda ağır silahlar, hafif silahlar buralarda bulunduruluyor. Kime veriyorlar bunları? PYD'ye. Peki, bize ne söylüyorlar? 'Biz bu silahları daha sonra geri alacağız' diyorlar. Şimdi kimse kimseyi aldatmasın." değerlendirmesini yaptı.
"DEAŞ'A EN BÜYÜK ZAYİATI VERDİREN BİZİZ"
Gazetecinin, "Pek inanmıyorsunuz herhalde siz onlara bu konuda." demesinin ardından Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hayır, buna inanmak mümkün değil ki. Şu anda bu silahlar PYD'ye verilmiştir ve onlarda kalacaktır, bunlara inanmak mümkün değil. Bir zaman Sayın Obama döneminde de verdikleri silahların bir kısmı DEAŞ'a gitti. Şu anda DEAŞ'ın elinde Amerika'nın silahları var; bunları biz gördük, yaşıyoruz. Rakka'ya biz beraber bu mücadeleyi yapabilirdik. Niye bizimle beraber yapmadı? Eğer samimiyse bunu beraber orada yapardık. Bölgede şu anda DEAŞ'a en büyük zayiatı verdiren biziz. Şu ana kadar verdirdik, bundan sonra da verdireceğiz, mücadelemiz bizim DEAŞ'la bitmiş değil. Şu anda içeride de DEAŞ'lılar var, dışarıda da var, hepsine karşı bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Tabii bizim şimdi Rusya'yla da çatışmasızlık bölgesi var, şimdi bu çatışmasızlıklar bölgesinde de ortak bir çalışma içerisindeyiz; İdlib'de, tabii Halep'te de aynı zamanda."
"Peki, gerçekleşecek mi sizce?" sorusunun ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda bu çalışmayı Türkiye, Rusya ve İran'ın birlikte yaptığını anımsattı.
Astana çalışmasının bunun aslında bir gerekçesi ve ilk adımı olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"Astana'dan Cenevre'ye gidiş yine aynı şekildedir ve bununla ilgili olarak geçen hafta içerisinde Sayın Putin'le bir telefon görüşmem oldu. Daha sonra Mili Savunma Bakanı'nı bana gönderdi, onunla ikili bir dar kapsamlı çalışmayı yine yaptık ve haritalar üzerinde çalışmalarımızı yaptık. G-20'de de Sayın Putin'le orada yine bu çalışmamızı, bu görüşmemizi yaparak ne gibi adımlar atmamız gerektiğini arkadaşlarımızın çalışmaları neticesinde bunu da bir yere bağlayacağız."
"BİZİM ASKERİMİZ ORADA HER TÜRLÜ OPERASYONA HAZIRDIR"
Erdoğan, gazetecinin, "O zaman iyimser olduğunuzu söyleyebiliriz bu çatışmasızlık bölgesinin tesis edilmesiyle ilgili olarak ama şu sorumu aslında cevaplamadınız siz; asker göndermeye hazır mısınız, terör örgütü olarak nitelendirdiğiniz ve Amerika'nın askeri anlamda desteklediği bu gruplara karşı asker göndermeye hazır mısınız?" sorusuna, "Şu anda bizim özellikle herhangi bir tehdit bize karşı olması halinde tabii ki bizim askerimiz, Özgür Suriye Ordusu ile beraber orada her türlü operasyona hazırdır." karşılığını verdi.
Gazetecinin, "Az önce de tarif etmiş olduğunuz üzere Rusya ile yaptığınız bir çalışma var, yine İran ile yapmış olduğunuz çalışmalar var; Beşşar Esed'in tabii müttefikleri aslında. Bir yandan da yeni Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron şöyle demeye başladı; 'Esed'in oradan ayrılmasını bir öncelik haline getirmemeliyiz' demeye başladılar. Siz de katılır mısınız?" sorusuyla bağlantılı olarak Erdoğan, "Bunu doğru bulmam, bu yanlış bir yaklaşım." değerlendirmesini aktardı.
"IRAK'IN KUZEYİNDEKİ REFERANDUMA SICAK BAKMIYORUZ"
Programda son olarak gazeteci, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) 25 Eylül'de yapmayı planladığı "bağımsızlık referandumu" ile ilgili sorusunu yöneltti.
Gazeteci, bir süre önce mülakat yaptığı IKBY Başkanı Mesut Barzani'nin, "Türkiye referanduma değil, referandumun zamanlamasına karşı çıkıyor." dediğini hatırlatması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Bir defa ben Erbil'de yapılacak olan bu referandumu doğru bulmuyorum ve bu konuyla ilgili olarak da biz Kuzey Irak yerel yönetimine bu düşüncemizi bildirdik çünkü yarın Kuzey Irak yerel yönetimi bundan çok pişman olacaktır. Zira Barzani ve Kuzey Irak yerel yönetimi henüz bir defa buna hazır olmadığı gibi, bu Irak'ın toprak bütünlüğüne de aykırı bir adımdır. Bizim bütün derdimiz ne? Irak'ın toprak bütünlüğünü sağlamaktır ama siz böyle bir adım attığınız zaman, ha ben 'Artık parçalamaya başladık veya başladım', bu, bu demektir. Bunu diğerleri takip edecektir, bu bakımdan biz buna sıcak bakmıyoruz."