Zumbara – Zaman Kumbarası
Bir banka düşünün... Paranın gerekmediği, becerilerin ve farklılıkların başkalarının hayatını zenginleştirmekte kullanıldığı, böylece sizin de zenginleştiğiniz verdikçe kazandığınız bir banka.
Herkesin katkıda bulunabileceği birşeyler olduğuna inanan, yeteneklerimiz olduğunu keşfettiren, yeni şeyler öğrenip denediğimiz, yeni insanlarla tanıştığımız, birbirimize ihtiyacımız olduğunu yakından deneyimlediğimiz ve doğanın tamamlayıcı felsefesini bize yaşatan, hayatta paradan daha önemli şeyler olduğunu hatırlatan bir banka olsun.
Dünyanın belki de en adaletli dağılımı olan zaman olsun birimi, herkesin zamanı birbirine eşit olsun, paylaşıldıkça zamanlar ve insanlar değerlensin...
Ütopya gibi mi geldi? Öyleyse müjde. Böyle bir banka var, hem de dünyada 26 ülkede uygulanıyor ve şimdi Türkiye’de: Zumbara, paranın yerine zamanın kullanıldığı yenilikçi paylaşım platformu.
Zumbara fikrinin mimarı Ayşegül Güzel ile konuştuk.
-Zaman bankasını ve nasıl çalıştığını biraz anlatır mısınız?
Zaman Bankası, 1980’lerde Edgar Khan isminde bir hukukçunun "hepimiz işe yarar hissetmek isteriz" gerçeğinin farkına varıp geliştirdiği bir hareket. Değerli hissetmek hepimizin en temel ihtiyacı iken çok değerli olan ama kullanmadığımız için değersizleşmiş bir dolu kapasitemiz var. “Katkı yapabileceğin şeyle ihtiyacın olanı öde” diyen bu sistemde yapamayacaklarımıza değil yapabileceklerimize bakıyoruz. Bardağın boş yanı değil, dolu yanı bizi ilgilendiren.
Edison’un dediği gibi “Eğer yapabileceğimiz her şeyi yapsaydık, kelimenin tam anlamı ile kendimize hayran kalırdık." Evet şimdi zaman, kendimize hayran kalma zamanı :) Kişiler zaman lirasıyla değişimde bulunurlar ancak normal bir değişimden farklı olarak psikolojik bir artı değer sunulur; kişisel tatmin ve kendine güven doğurur ve insanlar sosyal bir ağa bağlanır. Gönüllü değil arkadaş olmamızı sağlıyor.
Zaman bankasının uzun vadede işe yarayacağını kanıtlayan 4 dört ana değeri var: Herkes yaratıcı ve katılımcı olabilir, iş tanımı değişmeli (sağlıklı birey yetiştirmek, aileleri korumak gibi ), karşılıklılık evrenseldir (Ben sana ihtiyaç duyuyorum yerine, birbirimize ihtiyacımız var) ve yol, köprü, suya ihtiyaç duyduğumuz kadar ve hatta daha çok sosyal bağlara ihtiyaç duyuyoruz. Bu sosyal bağlar ancak gelecek ve uzun solukluluk ortamında güven, karşılıklılık ve yurttaş katılımıyla oluşabilir ki bunlar da sosyal sermayenin ana taşlarıdır.
- Zaman Bankası sistemi, zamanı paranın yerine mi koyuyor? Nasıl konumlandırıyorsunuz?
Alternatif ekonomilerden birisi dememiz daha doğru. Dünyada değişik alternatif ekonomi enstitüleri var. Keşke Türkiye’de de olsa... Amaç paranın yerini almak değil. Düşündüğümüz, fikrin kurucusu Egdar Khan’ın da kendi kitabında yazdığı gibi günümüzdeki dengesizlik durumuna bir öneri.
Zaman Bankası, çoğu ekonomik aktivitenin (paranın yer almadığı) pazar dışı ekonomilerde dönmekte olduğunu da dikkate alarak pazar ekonomisi (çok kısa içinde paranın bulunduğu her şey) arasında bir ilişki kuruyor. Bir hizmete para verilmiyor olması onu değersiz kılar mı? Değer kavramı insanın ihtiyacı olan ile ilgili. Ancak şuanki toplumda değer kavramı parayla ilişkilendirilerek bedava olan şey bir anlamda değersizleşiyor. Ailenin çocuğuna bakması, yaşlıya bakım gibi toplum yararlı bir çok iş değerli olmasına rağmen para kazandırmıyor, bu yüzden Pazar ekonomisinde yeri olmuyor. Bu üretken katılım ne Gayri Safi Milli Hasıla rakamlarında yer buluyor, ne de verimlilik hesaplarında. Çocuklar, gençler, engelliler, yaşlılar ve gönüllüler verimlilik değerleri para esas alınarak ölçüldüğü için yetersiz kalıyor. Toplum yavaş yavaş profesyonel servislere yönelmeye başlıyorlar. Çok daha fazla bebek bakıcıya bırakılıyor. Hergün daha fazla yaşlı huzurevlerine, mahalle güvenliği polislere, demokrasinin işlemesi hükümetlere bırakılıyor. Yavaş yavaş insanların sorunların çözümüne katılımı azalıyor. İşte tüm bu sebeplerden dolayı bu iki ekonomiyi birleştiren bir model gerekmekte.
Bu modellerden biri de "ortak üretim (co-production)" modeli. Tüketiciler; sağlık, eğitim, güvenlik ve sivil topluluğun ortak üreticisidir ilkesi ile ilerler. Bu anlamda değer katan, katılımcılığı arttıran ve bedava olmayan bir sistem bulma ihtiyacı doğuyor; zaman bankası sistemi.
- ZUMBARA fikri nereden çıktı ve sistem nasıl işliyor?
Fikir ile tanışmam aslında iki yıldan önce oldu, Barselona’da zaman bankası sistemini kullanıyordum, çok seviyordum. O dönem, stratejik inovasyon danışmanlığı yapıyordum ve sürekli fikir bulup aksiyona geçememekten sıkıldığım bir dönemdi. Tam da yeni yıla giriyorduk, ben de kendime bir söz verdim yeni yıl hedeflerimi yazarken; “Tamam, bu yıl zaman bankası sistemine odaklanmak ve eyleme geçmek istiyorum. Bunu yapamazsam kendime yeni fikirler bulmayı yasaklıyorum.” şeklinde bir hedef de vardı. Biraz da burdan çıktı.
Sistem çok özet bir şekilde şöyle işliyor. Kullanıcılar, Zumbara platformuna aldıkları davetiye kodu ile girerler. Web sitesine kayıt olduktan sonra, kendilerinden, vermek istedikleri (arz) ve ihtiyacı olan (talep) servislerden bahsederler. Web sitesi üzerinden paylaşımda bulunabilecekleri kişiyi bulur ve iletişime geçerler. Detaylarda anlaştıktan sonra online veya offline dünyada paylaşımda bulunurlar. Servisi alan kişi hizmet sonrası aldığı servis süresince olan zaman-saat’i web sitesi üzerinden servis sağlayıcısına öder. O kişi de bu kazandığı saatleri sistemdeki başka bir kişiden istediği başka bir hizmeti almak için kullanır.
- Yurtdışında bunun benzeri uygulamalar var mı?
Zaman bankası sistemi, zumbaradan öte, 26 ülkede kullanılıyor. Daha çok lokal toplulukları güçlendirmek için kullanılan farklı komunitelerde çok fazla zaman bankası sistemi var. Ben de İspanya’da kendi mahallemde bulunan bir sivil toplum örgütünün içindeki zaman bankası sisteminin şubesine üyeydim. Neler yapabileceğimizi, nelere ihtiyacımız olduğunu belirtiyorduk. Komşularla servis değişimine başlıyorduk, böylece mahallemizde bulunan komşuları tanımaya başlıyorduk. Evet bu en fazla uygulanan alanlardan biri.
- Mahallelerde zaman bankası evi mi var yani?
Sivil toplum örgütü oldukları için kurumun ofisinde bir oda, bunun için ayrılıyor. Burada, gönüllü ya da haftanın belli saatlerinde orda bulunmayı teyit eden time broker denen kişiler var. Bulundukları süre için zaman bankasından saat de kazanıyor olabiliyorlar. İnsanlar o kişinin bulunduğu saatlerde kayıt yaptırmak, soru sormak, servis değişiminde aldıkları zaman çeklerini götürmek için ofise gidiyorlar. Gittiğinizde size bilgi için bir dosya çıktı veriliyor aradığınız servisi bulmanız için. Sizden önce gelen biri doğal olarak sizi bulamıyor. Dolayısıyla internet gibi sosyal teknolojiyi kullanarak daha verimli ve katılımcı olabilecek bu sistemi, niye sosyal medyayla birleştirmeyeyim dedim.
- İnsanlar nasıl hizmetler paylaşıyorlar?
Ben mesela, İspanya’da bizim tahta kaşıklarla yapılan bir dans var, 3 saat onunla, 2 saat fotoshopla ilgili bir ders aldım. Kendim ingilizce konuşma dersi verdim. Hatta bir defasında 70 yaşındaki bir teyze ile konuşmak için parkta buluştuk, sonra evine gitmesine yardım ettim. Daha çok mahalle bazlı işlediğinden ev temizliğine yardım edilebiliyor, bilgisayar tamiri, internet kullanmayı öğretmek, köpek gezdirmek, marangozluk servisi gibi hizmetler de söz konusu.
- Bu servislerin hepsi aynı değerde mi?
Kesinlikle. Çünkü zaman bankası sistemi özünde ihtiyaç anında herkesin zamanının eşit değerde olduğuna dayanır. Evet, pazarlama danışmanlığının şimdiki ekonomide, annenin evde yaptığı ütüden parasal anlamda daha değerli olabilir ama zaman bankası der ki sabah uyandığında senin gerçekten ihtiyacın olan pazarlama danışmanlığına değil, gömleğinin ütülenmesidir. Bu yüzden herkesin yaptığı servis zaman ile değerlendirilir ve herkes verdiği zaman kadar zaman kazanır. Dolayısıyla çok adaletçi ve eşitlikçi bir sistem.
Aslında böylece gerçekten sahip olduğumuz tek şeyin zamanımız olduğunu hatırlatıyor bize. Belki paranın biraz ilüzyon olduğunu göstermeye başlıyor. Zamanımızı kiralamanın ne kadar doğru olduğunu tekrar sorgulatıyor. Böylece zamanı çok daha istediğimiz şekilde kullanmamız gerektiğini tekrar tecrübe etmemizi sağlıyor.
- Günümüzde en iyi şekilde hangi ülke kullanıyor?
En iyi demek ne kadar mantıklı? Yöntemler çok değişiyor. Çünkü bütün ülkelerdeki değişik uygulamaları birebir tecrübe etme şansım olmadı ama fikir 1980lerde Amerika’da çıktığı için ABD de enstitü formatında ilerliyor ve iki departmanlı işliyor; organizasyonel bir bölüm ile ARGE ve global anlamda tüm zaman bankalarını bir araya toplamayı görevi olan bir departman.
- Devlet desteğiyle mi işliyor peki?
Fon alıyorlar ancak İspanya’daki kadar bir devlet desteği olduğunu söyleyemem. ABD, her ne kadar mahallerde yürüse de sistem, onun dışında bir çok proje de yapılıyor; hapishanelerde, okullardaki abilik ablalık sisteminde ve hatta Washington’da gençlik mahkemelerinde tamamen zaman bankası sistemi kullanılıyor. Bu anlamda zaman bankasını farklı projelere yayma adına daha yaratıcılar. Onun dışında çok sistematik olarak işleyen diğer bir ülke İngiltere ki onlarda iki tür zaman bankası organizasyonu var; devlet destekli ve mahallelerde kullanılan. İspanya’da belediyeden destek alınarak zaman bankası koordinatörü bulunuyor ve ulusal anlamda tüm ülkeye yayılmaya çalışılıyor. İtalya’da Roma merkezli bir sistem var. Aslında tüm ülkeler kendi yöntemini kendisi seçiyor ve kendisi kullanıyor. Bence de böyle olması gerekiyor, her ülkede çeşitlilik göstermeli. İspanya’daki modeli tak alıp Türkiye’ye uygulayamazsınız. Hatta İngiltere’de zaman bankası sistemine girmek için zaman bankası sigortası yaptırmanız, sabıka kaydı almanız gibi çok fazla kontroller var. Ama İspanya’da aşırı rahat bir ortam var. Bu da ülkede yaşayan toplulukların farkını göstermek açısından “küresel düşün yerel davran” yaklaşımına güzel bir örnek.
- Türkiye’deki Zumbara, zaman bankasının sosyal medya ile yapılmış ilk projesi mi olacak?
Evet. İspanya’da bir websitesi var ama sosyal medyayı tam olarak kullanmıyorlar. Bence sosyal değişimin gelişmesine inanılmaz katkı sağlıyor çünkü sosyal medya kişiyi sistemin ortasına koyuyor ve bir topluluk yaratmayı ve katılımcılığı arttırmayı kolaylaştırıyor.
Zumbara bir internet sitesi olsa da aslında topluluk yaratmayı hedeflediği için bizim sahada da çok işimiz var, insanları bunun için motive etmemiz gerekiyor.
- Peki bu proje nasıl başladı ve nasıl gelişti?
İlk başta ne yapacağımı bilmiyordum. Bu anlamda benim için büyük bir öğrenme süreci oldu. Bir YAPILACAKLAR listesi oluşturdum, sonra onları tek tek yapmaya ve listeleri yenilemeye başladım.
Önce tüm dünyada nasıl uygulanıyor diye bayağı geniş bir benchmarking yaptım.
Lokal zaman bankası sistemlerinin yanında herhangi bir internet kullanımı var mı, sosyal medyada nasıl yer alıyorlar, bu konuda yazılan kitaplar, makaleler, alternatif ekonomi enstitüleri gibi bir dolu şey hakkında bilgi sahibi olmaya başladım.
Gerçekten ikna olduktan sonra paralel olarak spesifikasyonlar oluşturmaya başladım, bunu bir internet sitesiyle birleşmesi gerekti. Nasıl olmalıydı? Daha önce bir programcıyla çalışmamıştım, nasıl olur diye araştırırken internetten programcı buldum. Bu kez de ona ne istediğimi net bir şekilde söylemem gerekiyordu. Detaylarını çizmeye başladım, internete yükledim, sonunda Hindistan’dan bir programcı firmayla çalışmaya başladık. Bir yandan programlama ve benchmarking devam ederken diğer yandan da İspanya’daki arkadaşlarımla düzenli olarak beyin fırtınası toplantıları yapıyorduk; tanıtımı nasıl olacak, hangi hedef kitleyle çıkmamız lazım... Programlama iki ay diye başladı ama sonunda bir yıl sürdü. 2009 sonlarında, burada zaman bankası sistemini başlatmak için Türkiye’ye dönmeye karar verdim. 1 Haziran tarihinde 20 kişilik çok küçük bir grupla siteyi test amaçlı açtık.
- Benli konuşmalardan bizlere geçildi. Zumbara ekibi kim?
Ekip o kadar fazla kişi ki... Websitesinin hakkımızda kısmında veya facebook sayfasının zumbaracılar adlı fotoğraflarında da görebilirsiniz. Başladığımda kendimde şunu farkettim. Herşeye yetişemiyordum, yardıma ihtiyacım vardı. Ama insanlardan yardım isteyemiyordum. Neden diye düşündüm. Birincisi, onlar adına konuşuyoruz çünkü çok yoğun olduklarını düşünüyoruz, ikincisi karşılığını geri verememekten çekiniyoruz. Diğer taraftan da yardım edebileceğimiz bir durum görüp yardım edince seviniyor, çok mutlu oluyoruz. Sorun ve zaman bankasına gerçekten ihtiyaç duyulmasının sebebi de buydu ve ben de bu sorunu yaşıyordum. Çalıştığım şirketinde yan masamda çeşitli alanlardan tasarımcı arkadaşlarım vardı. Her gün tasarımla ilgili soru sormak için gidiyor, akşam eve dönerken, hala soramamış oluyordum.
Yavaş yavaş yardım istemeyi öğrendim insanlardan. Diyordum ki, “Bak benim şuna ihtiyacım var, yardım edebilirsen tamam, edemezsen de hiç gücenmem.“ Böyle böyle ekip yavaşça büyümeye başladı. İspanya’da çok farklı insanlardan, özellikle beyin fırtınalarında, tasarım anlamında, halkla ilişkiler ve medya alanında çok destek aldım. Ben de elimden geldiğince yemek yapmak, çalışmalarında yardımcı olmak gibi çeşitli şeylerde katkıda bulundum onların hayatına. Sonra Türkiye’ye geldim. Gelince de başka bir boyut aldı. Çok fazla insan toplanmaya başladı yine fikrin etrafında. Bir arkadaşımız bizim için tüm networkünü kullanıp köprüler kurmaya başladı zumbara etrafında, yeni bir programcı arkadaş destek vermeye başladı, bir arkadaşımız logoyu yaptı. Daha saymadığım bir dolu iş ve destek... Bu anlamda zaman bankası sistemini kurarken zaman bankasından destek almak fikri de gerçek oldu. Hayal gibi de olsa, herkes kendi güçlü taraflarını, yapabileceklerini, becerilerini ortaya koyarak zumbarayı bugünlere getirdi. Saydığımızda 30 kişiden fazlayız ama sürekli bize yardım eden kişiler anlamında 30 kişiyiz. İnanılmaz bir rakam. Gerçekten o etkiyi görebiliyorsunuz. Bu anlamda zumbara ekibi ben değilim, fikre destek veren ve verecek olan zumbara topluluğu.
- Süreçte finansal destek aldınız mı?
Herhangi bir finansal destek almadık. Sadece Hindistan’daki programcılara ödenecek kısmı kendim ödedim. Şuana kadar da hep insanların destekleriyle devam etti.
Bu süreçte temel olarak değerlendirebileceğiniz ne gibi zorluklar ve kolaylıklar oldu?
Danışmanlıkta proje bazlı çalışırken öğrendiğim birşeydir; bunu yapmayı bilmiyorum deyip, masaya oturup yapınca öğrenmişimdir, sonra o kadar da zor değilmiş demişimdir. Zumbara için de öyleydi. Hintli programcı için brif yazmam gerekmesi, çalışırken karşılaştığımız iletişim sorunları evet benim için zor anlardan biriydi. Kendi prensiplerim vardır, hep kendi işimi kurmak istedim. Bu süreçte de prensiplerimden ödün vermedim. Çünkü ben insani ve çevresel kaynakların yanlış kullanıldığını düşünüyorum. Bu anlamda zumbara için ben de insani kaynak kullanmaya başladığımda, bunu çok etik olarak yapma sözü verdim kendime. Ancak bazen çok sinirlendiğinizde, zorlanabiliyorsunuz. Ancak bundan ödün vermemeye kendinizi motive etmeniz gerekiyor. Kolaylık anlamında, belki de doğanın bana verdiği yardımlardan en büyüğü, hep doğru insanlarla, beni motive edecek, tesadüf olmayan kişilerle karşılaşmam oldu. Etrafımdaki insanlar bu süreci en çok kolaylaştıran faktörlerdi.
- Bu süreçte, en çetin ve zorlu zamanlarda en çok ne motive etti?
Bana destek veren ve inanan insanlarla düzenli olarak karşılaşmam, görüşmem motive etti. Onun dışında sosyal girişimcilikle ilgili okumaya ve araştırmaya başladım. Gerçekten istediğim şeyi yapıyordum. Evet, motivasyonunuz çok azalıyor ama doğru şey yaptığınıza inanıyorsanız ve içinizden bir ses bunun doğru olduğunu söylüyorsa ve mutluysanız onu yaparken, en önemlisi de bu bence. Gerçekten mutluydum. Bazen 12 saat çalışıyordum zumbara için, tüm gün çalışıyordum. Ancak bilgisayarımın karşısından kalkmak bile gelmiyordu içimden. Çünkü onu yaparken gerçekten zevk alıyordum.
-Peki Zumbara şu an ne aşamada ve nereye gidiyor?
Dediğim gibi 1 Haziran’da siteyi test amaçlı açtık. www.zumbara.com . Sitenin içinde ilginç ve komik şeyler oluyor şu an. Bizi çok mutlu eden şeyler. Hatta, bugün sabah birisi Zumbara’nın logosunu yapmış, bize mail attı. “Zumbara logosunu yapmak istedim, karşılığında belki siz de bana bir şey verirsiniz” diye logoyu bize yolladı. İnsanların bu sistemi çok sevdiğini görüyorsunuz.
Öte yandan çok fazla davetiye isteği aldık. Güven, karşılıklılık ve iletişim yaratmak adına bizim için çok önemli olan ilk zumbara topluluk toplantımızı yaptık. Temmuz başı gibi de test sürecinden aldığımız geri bildirimler ve gelişen yeni fikirlerle yeniden yazılan ikinci versiyonunuyla çıkacağız. İnsanlar davetiye ile dahil olacaklar, böylece yavaş ama güvenilir büyüyecek.
İçinde bulunduğumuz, rekabeti, saldırıyı ve elde etmeyi ödüllendiren bu sistem ile insanda esas olan paylaşım, nezaket, şefkat gibi değerlerin kullanılmaması uzun vadede, bugün bile yaşadığımız tahmin ettiğimizden daha büyük sorunlar doğurabilir, diyor Edgar Khan. Doğal kaynaklar bitmez sanılmıştı, ama bitiyor olduğunun farkına varıyoruz. Ya insani kaynaklarımız olan insani değerlerimiz de biterse bir gün? Bu anlamda Veren-Alan değil , katılımcı olmalıyız sorunların çözümünde. İşte bu katılımı sağlamak ve hayatı kolaylaştırmak adına üniversitelerde, hapishanelerde, belediyelerde, sivil toplum kuruluşları gibi sosyal projeler ile özel kurumlarda paylaşımı arttırıcı topluluk yönetimi için araç ve stratejiler geliştiriyoruz bir yandan da. Bunun yanında başka süprizlerimiz de olacak. Bizi sosyal medyadan takip edebilirsiniz. Herkese mutlu paylaşımlar!
twitter.com/zumbaradan friendfeed.com/zumbara zumbara.wordpress.com
Facebook – Zumbarayı Sevenler Kulübü
- Etiketler :
- Haberler