Budistler neden Müslümanları öldürüyor?
Myanmar ile Sri Lanka'da yaşanan katliamları ve soykırımı inceleyen Oxford Üniversitesi'nden Alan Strathern, Budist öğretisinin şiddet diline nasıl dönüştüğünü yazdı.
Budist rahiplere öğretilen ahlaki ilkeler arasında en önde geleni öldürmeme ilkesidir.
Şiddetten kaçınma, başlıca dinler arasında en merkezi yere, Budizm'de sahiptir.
Öyleyse neden budist rahipler halkı müslümanlara karşı kışkırtan konuşmalar yapıyor ve hatta onlarca kişinin öldürüldüğü olaylara şahsen katılıyor?
Hint Okyanusu'nun iki yakasında aralarında 1000 mili aşkın mesafe bulunan iki ülkede bunu gözlemlemek mümkün: Sri Lanka ve Myanmar.
Ortada garip bir durum var.
Çünkü iki ülke de bir islami tehditle karşı karşıya değil.
İki ülkede de, küçük bir azınlık olan müslümanlar genelde barışçı bir tavra sahip.
Sri Lanka'da olayları tetikleyen, helal kesim tartışması oldu.
Rahipler liderliğinde Budist Tugay isimli grup mitingler düzenledi.
Doğrudan eylem ve Müslüman işyerlerini boykot çağrısı yaptı, Müslümanların çocuk sayısından şikayetçi oldu.
Sri Lanka'daki olaylar sırasında Müslümanlar arasında can kaybı olmadı.
Ancak Myanmar'da çok daha ciddi bir tablo ortaya çıktı.
Mart ayında, ülkenin orta kesimindeki Meiktila'da Müslümanları hedef alan saldırılarda en az 40 kişi öldü.
Saldırıları kışkırtan Aşin Wirathu isimli bir Budist rahipti.
2003 yılında dini nefret kışkırtıcılığı yapmaktan hapis yatan bu rahip, kendisini garip bir biçimde 'Budist bin Ladin' olarak adlandırıyor.
Olayların bir sarrafta çıkması rastlantı değil.
Her iki ülkede de, ekonomik kaynaklı şikayetler istismar ediliyor.
Dini azınlıklar, çoğunluğun düş kırıklıklarının günah keçisi haline geliyor.
Saldırgan düşünceler Budist öğretiyle taban tabana zıttır.
Hatta Budizmde bu tür düşüncelerden kurtulmanın pratik yöntemleri bile geliştirilmiştir.
Meditasyon yoluyla kendi düşüncelerinizle başkaları arasındaki ayrılığı ortadan kaldırıp, her türlü canlıya yönelik bir şefkat geliştirmeniz beklenir.
Tabii Hristiyanlıkta da güçlü bir pasifist damar vardır.
İsa Peygamber 'düşmanlarınızı sevin ve size eziyet edenler için dua edin' demiştir.
Ama bir din çıkış noktası ne olursa olsun, önünde sonunda devlet iktidarıyla Faust türü bir pazarlık yapar.
Nihayetinde Budist rahiplerin de, şiddetin kaynağı olan kralların destek ve korumasına ihtiyacı vardı.
Krallar da rahipleri, halk nezdinde kendilerine meşruiyet sağlayabilecek bir unsur olarak gördü.
Sonuç ironik görünebilir.
Eğer kendi dünya görüşünüzün üstünlüğüne dair derin bir inancınız varsa, bunu korumak ve yaymak en önemli görev haline gelebilir.
Haçlılar, İslamcı militanlar, 'hürriyet aşığı' milletlerin liderleri yüksek idealler uğruna şiddeti meşru gördüler.
Budist liderler ve rahiplerin de onlardan bir farkı yok.
Tarihi itibarıyla Budizm Hristiyanlıktan daha barışçıl bir din değil.
Sri Lanka'nın birleşmesi, 500 Budist rahibe liderlik eden bir kralın, Budist olmayan bir kralı yenip, taraftarlarını katletmesiyle olur.
'Doğruluk timsali' olarak görülen Myanmarlı liderler de tarih boyunca Budizm adına her türlü şiddeti meşru gösterdiler.
Japonya'da birçok samuray Zen Budist'ti; Budist öğreti birçok icraatı meşru göstermek için kullanıldı.
Halkın geniş kesimleri Budizmi milli kimliğin temel unsurlarından biri olarak görmeye başladı.
Myanmar ve Sri Lanka'nın İngiliz İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını kazanması sürecinde Budizmin önemli rolü oldu.
Her iki ülkede de Budist radikallerle iktidar partileri arsındaki ilişki muğlak.
Ancak Müslüman karşıtı görüşler halkın bazı kesimleri arasında karşılık buluyor.
Her iki ülkede de çoğunlukta olmalarına karşın birçok Budist, dinlerinin tehdit altında olduğunu ve uluslarının birlik içinde olması gerektiğini düşünüyor.
Küresel gelişmelerin de bunda kritik rolü var.
Dünyanın dört bir yanındaki şiddetle radikal İslam arasında bağ kuruluyor.
Budistler de 'madem diğer dinler şiddete başvuruyor, altta kalmamak lazım' diye düşünüyor.
Alan Strathern (Oxford Üniversitesi)
- Etiketler :
- Haberler -
- Dünya